Dön gel artık ya Ömer!

Hocaydı, âlimdi, hatipti.
İslam’ın derdini kendisine dert edinmişti. Konuşurken, âdeta yüreğiyle konuşur; ağzından çıkan her kelimenin “anlaşılır” olmasına ve muhatabın yüreğinde makes bulmasına azamî dikkat gösterirdi. Bazen de bu dikkat ve arzu hissiyatını dalgalandırıp ağlamaya dönüşür, içine akıtmak istediği gözyaşlarının dışarı taşmasına mâni olamazdı. Kelimelerin yüreğinden kopup geldiğine, onu dinleyen herkes şahit olurdu.

Resulullah’a olan, sahabe-yi kirama olan aşkını ancak yazmakla, konuşmakla, Kâbe yollarına düşmekle, yüzünü Kâbe’ye sürmekle, Nebi Aleyhissalatü Vesselamın ve onun yol arkadaşlarının menzillerini ziyaret etmekle teskin ederdi.  Çocukluğundan, gençliğinden, ihtiyarlık dönemine ve ölüm için “genç” sayılacak yaşına kadar, gaiplerden “dön gel” hitabına muhatap olduğunu, ancak vefatından sonra anladık. Hakikaten dünya gidişatı ve memleket siyaseti onun aşk ve gayretini ve onun samimiyetini yerli yerince muhafaza etmekten uzak bir halde olduğu gibi, su-i istimale maruz bırakacak bir vaziyetteydi. Onun artık; kendisine “soyad” olarak bile verilmesine kaderin imkân verdiği “dön gel” hitabına kulak verip dönüp gitmesi gerekiyormuş ki, “koronavirüs” buna aracılık etti, Allah’ın emriyle..

Son “helalleşme” videosu ne kadar canlı, ne kadar yürektendi, Ya Rabbi!

Şöyle diyordu, ağlayarak:

“Can taşıyan her canlı mutlaka ölümü tadacaktır. Allah’ım büluğ çağımızdan şu ana kadar işlediğimiz bütün günahlara tövbeler olsun ya Rabbi!

Şu virüs, binlerce âlimin, milyonlarca ‘hocayım’ diye ortalıkta gezenlerin anlatamadığı, anlatamayacağı şeyi işte şu bir kaç ayda anlatmadı mı hepimize? Ve kıymetli kardeşlerim, böyle bir dünyada, şu dünyaya bundan sonra öyle dört elle sarılmaya gerek yok. Rızkımızı kazanalım helalinden, mü’minler ve Müslümanlar olarak üstümüze düşeni yapalım. Asıl yurt Ahiret yurdu. Efendimiz (asm) kızına diyordu ki, “Fatıma, Allah’a yemin ederim ki, asıl hayat Ahiret hayatıdır.” Asıl hayat Ahiret hayatıdır Müslümanlar! Bunu bazen biz kendi nefsimize bile anlatmadık yani. Güzel güzel konuştuğumuza bakmayın bizim. Güzel güzel anlattığımıza bakmayın fazla. Mesele, bu dini yaşayanlardır kazananlar. Allah’ın huzurunda zafere erenler, mutluluğa erenler, Darüsselam’a koşanlar; yaşadıklarını anlatmasalar bile Peygamberin (asm) arkasında yürüyenlerdir. Hadi gelin şimdi dua vakti. (..)” Videodan çözdüğümüz bu kadar, tamamı uzun sürecekti. Dinlemek isteyen bizzat dinleyebilir. Devamında, bu Ramzan imtihanımız ağır olacak, diyordu. Ve gerçek Bayram’a kavuşmayı Ümmet-i Muhammed (asm) için niyaz ediyordu. Demek ki kendisi açısından bu dua “ölüm” olarak tahakkuk etti. Ve dönüp gitti Döngeloğlu, arkasına bakmadan.. Arkasından çok yazanlar, konuşanlar oldu. Yazıyorlar, konuşuyorlar hâla. Ekseriyet lehinde olmak üzere, tereddütlü ve temkinli olanların yanında aleyhinde konuşup yazanlar da oldu. Çünkü o bu imanıyla ve bu heyacanıyla 15 Temmuz meş’um darbe ve fitnesinden hasıl olan tertipli ve dikenli siyaset tarlasına daldırıldığı süreçte olumlu-olumsuz tepkilere maruz kalmıştı.

Şimdi artık o bunları duymayacaktı. Nasıl bir Huzur’a ve nasıl bir Hesap Günü’ne yöneldiğinin fakındaydı. Allah’ın takdirine razıydı. Hatta o helalleşirken, hepimiz ebedî hayatta buluşacağız. Cennette derken, veya Cehennemde, diye ilave ediyordu.

Ve virüs salgınına temas ederken, asıl salgını nazara veriyordu. Şöyle:

“Bu salgını, bizdeki başlayan salgının sonucu olarak görmek lazım. Bizde salgın namazsızlık vardı. Bizde salgın adam ayırma ve kayırma vardı. Bizde salgın bir merhametsizlik vardı. Bizde salgın bir zalime karşı susma vardı. Bizde salgın bir yalancılık vardı. Salgın bir yuva yıkma vardı. Müslüman Müslümanın yuvasını yıkar mı? Müslüman insanlar aileyi, kadını, çoluk çocuğu mahvediyorlar ve buna kanunî düzenleme diyorlar. Tabii ki Allah buna sabretmeyecekti. Yani ben Müslüman olarak şuna inanıyorum. Biz tövbe edersek, Allah bize merhamet eder. Çünkü azapla ilgili ayetlerin sonunda, “şayet geri dönerlerse” diyor. Yani kapıyı açık bırakıyor. Bu virüs de günahlardan dönmemize vesile olsun inşaallah.”

Bize gelince; biz henüz bu dünyada kalanlar olarak, önde giden mü’minlerin Rıza-ı İlahîye nail olmalarına ve onlarla Cennet’te buluşmamıza duaya devam ederiz. Zahiren mü’min ve Müslüman olarak yaşayışına şahit olunan bir kimsenin vefatından sonra, arkada kalan ve henüz vefat etmeyenlerin onu rahmet ve dua ile anması, yine mü’min ve Müslüman olmanın gereğidir.

Aslında o henüz dünyada iken, henüz Ahiret yurduna müteveccihen Berzah âlemine intikal etmeden, ona; içinde bulunduğun arenadan çık buraya gel, “dön gel” denildi.

Ona bunu diyen de; dünyada seksen küsur yıllık ömrünü sadece Allah için, iman ve Kur’an için tamamlayan ve dünyada iken yüzünü Ahirete çeviren ve talebelerine de “Ahiret kardeşlerim” diyen Bediüzzaman oldu.

Ömer Hoca hacda iken, Üstad’ın bir eseri onun eline geçti. Baştan sona okudu. Aynı eseri bir daha baştan sona okudu. Yani Döngeloğlu’nun dönüp dönüp aynı eseri bir daha okuması; o eserin herhangi bir kitap gibi bir defa okunduktan sonra kenara bırakılacak bir kitap olmadığını anladığına işarettir. Hem de eserdeki mânaların onun kalbine açıldığının göstergesidir. Yani o; bazı haddini bilmezler gibi kendini eşsiz (!) bir Kur’an yorumcusu olarak gören, bütün âlimlere tepeden baktığı gibi, Said Nursî’ ye de öyle bakıp hepten kaybeden ve Said Nursî’nin “Bediüzzaman” ünvanına dil uzatan (adı lazım değil, okurlarımız bilir) enaniyet küpü hoca gibi, “ben de Risale-i Nurları okudum ama dönüp dönüp bir daha okumam” demedi.

Ömer Hoca şöyle dedi:

“İki yıl önce Hacda iken Küçük Sözler’i iki defa okudum. İmanım arttı. Ne zaman Risale-i Nur okusam, çok açık bir şekilde imanımın arttığını hissediyorum. Çünkü bu eserler tam da bu zamanın ihtiyacına göre yazılmış. Bediüzzaman Hazretleri, Peygamber (s.a.v.)’in hayatını kendine rehber edinmiş, onu model almış. Çok farklı tefsirler ve irşad kitapları okudum. Fakat Risale-i Nur bambaşka. Bu asrın insanının imanla ilgili bütün ihtiyaçlarına cevap veriyor.”

Allah’ın rahmeti ve mağfireti üzerine olsun. Giderken, herkesten helallik dilemesi, herkesin gönlünde makes bulsun inşaallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*