Milyonları bulan senin çocukların “garib bir hicrete” mecbur olmuşlardı da, kimlerin kendilerini Enbiya-Asfiya topraklarından tehcir ettiklerini maalesef bugüne kadar anlayamadılar. Garbın “dünya sevdasına” yakalananlar ise, birçok şey ile birlikte şarkı da unuttular. Tıpkı hayatın muhabbetine tutkunların garba uçtukları gibi. Anadolu Afganistan’ın garbıydı, Avrupa ise Anadolu’nun… Avrupa da garpsız kalamazdı. Oradan kalkanlar gâh “Yeni Dünya”ya, gâh yedinci kıt’aya, yani Okyanusya’ya kondular. Fakat Anadolu’nun şarkından kopanlar, kopuşlarını anlayamadan gurbeti yaşıyorlar.
Ey musibetzede Şark! Ey Osmanlıya asırlarca ruh, mânâ ve kalb dağıtan coğrafya! Mevlânâ Halid’in, Bediüzzaman’ın, Bitlisî’nin, Ahmed-i Hânî, Gürânî ve Hasan Can’ların toprakları… Arvasilerin, Alvarlıların, Hıznavî ve Gavsların yurdu. Nerede, o herkesi doyuran kalbin nerede? Ruhlara uruc merdivenlerini gösteren bakışların? En çetin ve ham ruhların, içinde cennet misâl olgunlaştıkları iklimlerin? En ileri rasathanelerden de berrak ve duru biçimde yıldızların temâşâ edildiği sokakların nerede senin? Sünnet-i Seniyye ile yoğrulmuş tasavvufun incelttiği asfiyaların? Kur’ân imbiklerinden süzülmüş gelenek ve göreneklerin… Daha doğrusu asıl köklerin nerede senin ey Peygamber Yurdu?..
Köklerin deyince, müfsitlerin isnad ettikleri iftiraları hatırladım. Birileri Sümerlerden, diğerleri Mançur-Moğol’dan bahsetmiş aslın için. Seni inanç olarak Şamanizm ile Babil putperestliğine bağlamak istiyorlarmış. Anlaşılan on üç asırlık köklerini inkâra kalkışan mülhidlerle başın dertte senin… Asıl köklerine dönüşten başka çaren yok gibi. Köklerine dönemezsen Avrupa merkezlerinde mudhike olmaya devam edeceksin. Hayat, boşlukları affetmiyor. Doğrular yerlerini almazsa, ifsad dört gözle bekliyor eksik aksaklıklarımızı… Doğrudur, geleneği öldürdüler. Fakat köklerin o kadar sağlam, temiz ve duru ki… Yanlışların veya yanlış göreneklerin farkına varmak yetiyor sana. Çünkü şark, her yerden ve herkesten daha yakın köklerine… Yani “kökler” dediğimiz, Kur’ân ve sünnete… Deccaliyetin hediyesi hipnotizma kutularını dünyandan çıkarıp, mütecaviz dinsizlerin süfyaniyetin yardımıyla oluşturduğu manyetik alandan çıktığın an, kurtulacaksın. Güneş, dünyana eski parlaklığıyla yeniden doğacak. Beyaz zulmetlerden kurtulup, bâlâ coğrafyalardan dünyayı yeniden temâşâ edeceksin. Yalnızca, göz ve kalbini kapatan sihirbazların müfsit âletlerinin farkına varman yetecektir sana… Kaygılarım, tarih ve coğrafyanadır senin… Kaderden gelen okların bir kısmına da onlar sebep. Tarihin kadar coğrafyan da ahirzaman dinsizlerinin iştahını kabartıyor. “Kilit coğrafya” ismini takmışlar sana. İttihad-ı İslâmın bu kapısını şarklılara bırakmamak üzere bir çok ifsad dolabı aynı anda Washington, Londra, Paris ve Brüksel’de dönüp duruyor. Deccaliyet, senin kapından İttihad-ı İslâma giden Sultan Selim’in yolundakilere, dağlardan kayalar yuvarlıyormuş. Mahiyetini bilenler, bu coğrafyadaki Mesih ile Deccal’ın vuruşmasını artık garipsemiyorlar. Evvelâ İslâm’ın ittihadını, sonra da Hıristiyanlık âleminin İslâm âlemiyle ittihadını ve daha sonra da dünya İslâmını, yani barışını temine medar olacak bu toprakların kıymetini er geç anlayacak sen misin ey musibetzede şark? Sefahetin medeniyet diyerek lanse edildiği bir zamanda, çocukların, güya medeniyete kavuştular. Giderlerken de, seni müfsid, ırkçı ve zalimlere terk ettiklerinin farkına bile varamadılar.
Ayağa kalk ey Seyda’nın yurdu! Evlâdını geri çağır! Mukaddeslere düşmanın parasıyla kasteden mülhidlerin, şark kadınının iffetine nasıl musallat olduğunu detaylıca anlat. Senin kurtuluşun Anadolu’nun kurtuluşunu, Anadolu’nun ayağa kalkması ise dünya barışını netice verecek, ey mânâ sultanlarının otağı!
Benzer konuda makaleler:
- Ey musîbetzede Şark!
- Naat
- Liseli genç kızın Peygamber sevgisi…
- Bir mektepsin Yeni Asya
- Muhabbet, kainatın bir sebeb-i vücududur
- Ey Kız Kulesi!
- Ne’de galmıştık…
- Kırk beş senelik yol arkadaşım; Yeni Asya
- Ayasofya’ya Sitem
- Hoş geldin Ey yâ Şehr-i Ğufran
Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü / Eğitimci – Yazar
Eyvallah Aziz Ağabey, güzel konulara değinmişsiniz, dikenler fazla ama gül de dikensiz olmuyor. “Kalk ey Seyda’nın yurdu” derken Seyda’nın evlatlarını şarkın her tarafında bol bol olan Seyda’nın evlerine, medreselere ve Risale-i Nur’lara kavuşmaları için gayret sarfetmemizi adres göstermemizi onları şefkatle kucaklamamızı bekleyen milyonlar olduğunu bilerek el birliği ile, armut sapı üzüm çöpü karıştırmadan imdada koşmamızın acilen lüzumunu hissedip davranmamız gerektiğini düşünüyor muhabbetler sunuyorum.