Güle Düşman oldular

Gençliğin terbiyesi” birkaç sene önce Avrupa´nın gündemine düşmüştü. Muteveffa Papa Johannes Paul II.´nin Fransa´daki meşhur toplantısını hatırlarsınız… Müslümanların bile altını imzalayabilecekleri mesaj ve ikazlarla doluydu, konuşması…

Güney Fransa´nın bir kasaba şehrinde yapılan konuşma adeta bir feryattı… Avrupa´nın içerisine düşürüldüğü tereddî çukuruna karşı hamiyetli hristiyanların bir feryadıydı… Selefenin izinden giden o­naltıncı Benedikt gençliği biraz daha vitrine çıkardı. Dinî ayağı ağır basan Köln´de, toplanan yaklaşık bir milyon genç, tahribatçı dinsizlere hal dilleriyle belli mesajlar vermişlerdi. “Tahrib kolaydır” darb-ı meselini hepimiz biliriz. Medeniyetin teknolojisini kullanan o menhus cereyanın tahribinden, tüm dünyanın etkilendiği şu son günlerde, Anadolu´nun da hissesine büyük tamiratlar düşüyor. Her meselede Avrupa´yı taklide alışmış medyamız, Alman kamuoyunun meseleye parmak basmasıyla istemiyerek harekete geçti.

Çok garib bir tevafuktur ki, gençliğin içine düştüğü bu dehşetli ahlâksızlığın boyutları konuşulurken, başta Türkiye olmak üzere, tüm İslâm âlemi Resulullah´ın veladetini tebriğe çalışıyordu. İkinci Avrupa´nın Efendimize dil uzatması, Anadolu´nun hamiyetini kamçılamış, kalbinde imandan küçük bir şâre taşıyan bir genç bile bu kutlamalara alâka gösteriyor. Hristiyan ve insaniyetperver Avrupa´nın İslama ve Güzeller Güzeline gösterdiği ilgi ve taraftarlığa dikkat edemeyen efkâr-ı ammemizin, Garb alemini toptancı bir nazarla değerlendirmesi, elbette ki meselenin menfî cihetiydi… Başta Vatikan olmak üzere, birçok kilise mensubunun dinsiz karikatürcülere tavır almaları ve Avrupa müslümanlarının duygularına tercüman olmaya çalışmalarının, medyamızca kamuoyuna takdimini çok bekledik, fakat arzuladığımız tarzda göremedik.

Türkiye´deki veladet kutlamalarında “Gülün” üstlendiği sembolik mânâya siz de şahit olmuşsunuzdur. Güzeller Güzelinin yanağının kırmızılığından rengini alan bu nadide çiçeğin, tarihte olduğu gibi yine öne çıkmasını, bu milletin Peygamberine olan sevgisine bağlayanlar elbette haksız değiller. Okullarımızda gül sevgisiyle sembolize edilen peygamber sevgisini kıskanan köşe yazarları, yine daktilolarının başına geçip kıskançlıklarını çeşitli kalıplara dökmeye başladılar… Bir taraftan bulaşıcı kötü alışkanlıkların ilkokullarımıza kadar indiğinden şikayet ederlerken, diğer taraftan talim ve terbiyenin sembolü Resulullah´a itiraz etmeleri, içinde bulundukları labirentin acımasızlığını gösteriyor. Peygamberlerin beşeriyet için birer öğretmen ve ahirzaman nebîsi Efendimizin de muallim-i ekber (En büyük öğretmen) olduğunu kabule yanaşmayanların; terbiye, edep, insaniyet, ahlâk, iffet ve medeniyet gibi tabirleri ağızlarına almaları kimsecikler hoş karşılamaz… “Rabbimiz” derken, herşeyin terbiye edildiğini, insanların da o terbiye altında olduğunu çoğu kez düşünmeden telafuz ediyoruz. İnsanımızın lafzatullah´tan sonra en çok kullandığı “Yâ Rabbî!” kelimesinin arkasında gizlenmiş “Rabbüssemavâtı vel ard” isminin ihata ettiği bütün mevcudâttaki tüm terbiyleri düşünemememiz, elbette o­nu kabul etmediğimiz anlamına gelmez. Atom zerresinden galaksilere kadar her şeyi terbiye eden asıl terbiye edici; Resulullah´ı en güzel şekilde terbiye ettiğini ve her yönüyle taakib ve taklid edebileceğimiz sûrette O´nu insanlığa rahmet ve rehber olarak gönderdiğini söylerken, Efendimize ve dolayısıyla O´nun yanağından renk ve kokusunu alan güle düşman olanların “Terbiye” kelimesini ağızlarına alması hiç doğru olur mu?

Gül çiçeğine muhabbet, sizde Lâle sevgisini sakın azaltmasın. Rabbimizin güzel isimlerini üzerinde teşhir eden bu nazenin çiçek de en az lâle kadar güzeldir. Yalnız, tarihçilerin Osmanlı Devletinin tereddî dönemiyle Lâle arasında irtibat kurmaları, ister istemez hatıra hoş olmayan duygular getirebilir. Hele soğanına, Avrupa´dan ithal için fakir milletin ekmek parasını sarfedenleri de görünce, Lâle çiçeğinin arkasına saklanmış bazı artniyetler de tedailer arasına girebilir. Fakat yetkililerimiz nazlı güle de en az lâle kadar kıymet vermelidirler… Hem de Isparta´nın raihasıyla da müştaklarını mesteden güllerine… En büyük terbiyeci ve en büyük öğretmen Efendimiz (a.s.m)´ı kıskananların güle bağlı olarak bülbüle de diş bilediklerini düşünüyoruz. “Andelib-i Zîşan” olarak Bediüzzaman Hz.´lerinin tavsif ettiği Muhammed-i Arabî (a.s.m.)´ın yaratılıştan tâ kıyamete kadar tağannisiyle kâinatı velveleye verdiğini ve O mucizevî nağamatının her gün, belki her an ayrı bir makamda ruhları cüş u hurûşa getirdiğini bilenler, güle düşman adi ruhların kıskançlıklarına hiç kulak vermezler. Fakat, insaniyet düşmanlarının geniş dairede müfsit aletlerle başlattıkları “Gençliği tahrib” harekâtına, bu kıskanç ve nifak kokan kalemlerin içerden yardımları, hakikaten bizi fevkalâde üzüyor. o­nların bu nevî çabaları, çocuklarımızdaki gül ve bülbül sevgisini azaltmayacak… Belki Sevgililer Sevgilisini sembolize etmeleri cihetiyle gül ile bülbül devr-i saadette olduğu gibi tekrar taht u taçlarına kavuşacaklar.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*