Siyaset üstü siyaset

Gazete lisanıyla âleme ilan ettiğimiz fikriyatımızı ve misyonumuzu dünya âlem bilir. Hal böyle iken, zaman zaman çizgiye, misyona ve fikriyata vurgu yapma gereği hissedilir.

Sık sık hafızamızın tazelenmesine ihtiyaç duyulur. Değişim rüzgârlarının çok hızlı esmesi, siyasî çalkantıların alaborası, “ali cengiz” oyunlarının çokluğu ve darbeler, bunun sebepleri arasında gösterilebilir. Darbeler sonrası “parti“ adı altında ortaya çıkan ucube oluşumlar da demokratik gelenekleri altüst etmiştir. Misyonumuzun kamu nezdinde anlaşılmasını da zora sokmuştur.

Sosyal ve siyasî arenadaki duruşumuz, antidemokrat oluşumların ve iktidarların hışmına uğramıştır. Tarafgir siyaset gözlüğüyle bakanlar; kararlı ve istikrarlı duruşumuzu hiçbir zaman hazmedememişlerdir. Ya anlamamışlar veya anlamak istememişlerdir. Üstad Bediüzzaman’ın, “Risale-i Nur’u anlamıyorlar veya anlamak istemiyorlar” şeklindeki tesbiti, neşriyatımız için de geçerli olmuştur.

Gele gele, bu yılın 14 ve 28 Mayıs seçimlerindeki tavır ve duruşumuzla da, bizi bilhassa Risale-i Nur hesabına “anlaşılmazlık”la itham edenler bilsinler ki; biz bu duruşumuzla hem istikbalin nesilleriyle ve hem de Risale-i Nurla yüzleşmeye hazır durumdayız.

Aslında, bu ve benzeri sebeplerden dolayı bütün dünya sıkıntıya düşse, kararsızlığa ve karamsarlığa kapılsa da; okurlarımızın bu alanda hiçbir derdinin olmaması gerekir.

Zira rehberimiz belli, meslek ve meşrebimiz bellidir. Hizmet Rehberi’nde, İhlâs ve Uhuvvet Risalelerinde ve lâhikalarda yol haritamız çizilmiştir. Bu yol haritasına göre yol almak esastır.

Hizmetteki meslek ve meşreb ne ise, neşriyatımızdaki misyon da odur. Hem de “gizli-kapaklı” hiçbir meselemiz ve gayemiz yoktur.

Hileyi hilesizlikte bulan ve her halikatı her zeminde ve her vesileyle haykıran bir Üstad’ı rehber edinmişiz.

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu ne güzel ifade etmiş: “Bir saniyesine dahi hakim olamadığımız dünya için bu kadar fırıldak olmanın âlemi yok.”

Her yönüyle şeffaf ve net fikirlerle yolumuza devam ediyoruz. Bu yolda ve bu uğurda, Risale-i Nur’un rehberliğinde imana, Kur’ân’a ve hayata hizmet esastır. Bu esaslarla ve bu zaviyeden elbette ki dünyaya, sosyal hayata ve siyasete de bakış olacaktır. Hakikî demokratlık, adaletperverlik ve hürriyetperverlik de bizim misyonumuzun esaslarındandır.

Gerçekleri, hadiselerin içyüzünü bilmek güzeldir. Hatta herkese nasip olmayan bir şeydir. Ama sulfato gibi acıdır. Yaraya neşter vurmaktır, ameliyat-ı cerrahiyedir.

Bizde akla kapı açılır, ama kimsenin ihtiyarı elinden alınmaz. Herkesin reyinin rengini izhar etmek gibi bir mecburiyeti de yoktur. Yani biz demokratız, demokrasiyi savunuyoruz. Öyleyse en başta kendi içimizde demokratik davranmalıyız. Hiç kimse merak etmesin. Biz kimseyi hür iradesi ve vicdanî kanaatinden dolayı kınamayız. Ama meşveret kararlarına uyulmasını hak ve hakikat hesabına bekleriz.

Okuyucularımızdan aykırı duruş sergileyenler olursa, onları da vicdanlarıyla baş başa bırakırız.

Yazarlarımız “aykırı” yazamazlar, çünkü “fikir disiplini” vardır. Ama okurlarımızın vicdanî kanaatlerine müdahale edecek bir mekanizma mevcut değildir. Buna imkân da yok, gerek de yok.

Şanlı Üstad’ımızın beyanlarını (mealen) hatırlayalım: “Elinizden gelirse beni vicdanen mahkum ediniz. Ama ben vicdanen müsterihim. Dini siyasete alet etmediğimi yakinen ve vicdanen biliyorum, bütün insaf dünyası da biliyor. Beni vicdanen mahkum edemedikten sonra, verdiğiniz bütün cezalar benim için mükâfattır.”

Biz ki; “Şeriatın yüzde doksan dokuzunun iman, ahlâk, fazilet, ibadet ve ahiret meseleleri olduğuna, ancak yüzde birinin siyasete taalluk ettiğine” inananlardanız.

Üstadın bu yaklaşımından hareketle Yeni Asya yazarları da vicdanen müsterihtirler. Onlar vicdanlarıyla baş başa kaldıkları zaman, acı ve ızdırap duymuyorlar. Yazdıklarından dolayı hakarete ve hücuma maruz kalsalar, zaman zaman yargılansalar, hatta imtiyaz sahibi gibi hapse de mahkum edilseler, “sözlerimizin arkasındayız” diyerek yollarına devam ediyorlar.

Hem her mesele bizim arzumuz doğrultusunda tecelli edecek diye kaide yok. İmtihan sırrına da aykırıdır. Allah (cc) ile, haşa, pazarlığa girişmek gibi bir şeydir. “Ey Rabbimiz, sen bizi bu meselede muvaffak ve muzaffer edersen, biz çalışırız. Aksi taktirde çalışmayız” yaklaşımı edepsizliktir, kulluğa da yakışmaz.

Evet, gördüğünüz ve okuduğunuz gibi bu makalede siyaset var.

Ama siyaset üstü siyaset…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*