Steinbrück’ü tebrik…

Avrupa’nın, bilhassa Almanya’nın şu son on senesinin karelerini dikkatle inceleyenler, insanî değerlerde ve bilhassa ahlâktaki dejenerasyonu kuvvetlice hissedeceklerdir.

Bu gidişatı, sefahet ve genel kültürün normal bir süreci veya normal sürecin bir neticesi olarak yorumlayanlar olabilir. Fakat olan bitene labirentlerin üzerine çıkarak bakmaya çalışanların farklı düşündüklerini düşünüyoruz. Yani neticesi dinsizlik ve anarşi olan bu bozulmanın, örgütlü enstitüler ve belli merkezlerden bilinçlice finanse edilen projelerle icra edildiğine birçok delil bulabiliyoruz.

Hadiseye yalnızca insanî değerler ve genel ahlâk çerçevesinde yaklaşmak istiyoruz. Dünyanın dört bir yanından organizeli olarak Almanya’nın Köln ve Berlin şehirlerine toplatılan milyonlarca kişinin yalnızca seyahat masrafları ve yol harcırahlarının neye mal olabileceğini herkes aşağı yukarı kestirebilir. Zira ahlâksızlık gösterisi için toplanan yüz binlerce kişinin çoğunlukla serseri olduğunu biliyoruz.

Katolik Kilisesi başta olmak üzere Avrupa’daki semavî dinlere ve o dinlerin inanç ve değerlerine bilhassa medya üzerinden yapılan “sistematik saldırıyı” hatırlayanlar, Angela Merkel başta olmak üzere birçok politikacı, yazar ve sanatçının bu saldırılarda rol aldıklarını da unutmamışlardır.

Günümüzdeki kilise mensuplarının yarım asır önceki defterlerine müracaatla kiliseyi itibarsızlaştıranların hedefleri, kanaatimizce dinsizlik ve ahlâksızlıktı.

Yine Almanya’da eyalet ve federal düzeyde, Müslüman kadın öğretmenlere ve başörtülü öğrencilere yapılmış bed muameleleri de arşivlerden çıkarabiliriz. Partisinin ismindeki “Hıristiyan Demokrat” manasına bakmaksızın eğitim ve kültür alanında bir Troçkist veya Freudist kadar dine saldıran bir başka partiyi yakın zamanda hatırlayamazsınız. 11 Eylül’ün bir neticesi olan bugünkü iktidarın medyadaki inanç ve ahlâk karşıtı medyaya verdiği desteği de biliyoruz. Papa 16. Benedikt’e sataşmakla kahraman olmaya çalışan Federal Başbakan, Peygamberimize (a.s.m.) hakaret eden gazetecileri de ödüllendirmişti. Ülkesine davet ettiği Rusya Devlet Başkanına, “Femen” denilen insaniyet ve ahlâk yoksunu çıplak kadınları saldırtarak devletin itibarını zedeleyen Angela Merkel, bu çirkin hadisede de hak ve hürriyetlere sığınmaya kalkıştı. Yani hem politikacıların, hem bir kısım medya ve yazarların yanlış anladıkları “hürriyetle” insanî değerleri ayaklar altına aldığını maalesef bazılarımız hâlâ anlayamıyorlar.

İntegrasyon kelimesi otuz sene önce sihirli bir kelime idi. Bu sihirli sözle birçok kapı açılırdı. Diyaloglar, işbirlikleri ve karşılıklı kültür alışverişleri bu köprü üzerinden yapılırdı. O zamanlar için buna “barış köprüsü” de diyebilirdiniz. Günümüze gelince… Birçok değerli sembol, ifade ve kişilik bilinçlice itibarsızlaştırılınca, birçok güzel kelime elimizde “boş kabuk” gibi kaldı. Bunlardan biri de integrasyondur bugün. Bu kelimeyi duyan Müslüman, Hıristiyan veya başka inanç ve kültüre mensup Almanyalılar hükümetin bununla hangi manayı kastedeceğine pürdikkat kesiliyorlar. Haksızlıkları, ayrımcılıkları, ırkçılıkları ve semavî din ve ahlâk karşıtlıklarını da içine alır hale getirilen bu kelimeye halkın çoğu artık inanmıyor.

Büyük bir ihtimalle Lenin ile Troçki de komünist Rusya’daki icraatlarında “hak, özgürlük ve eşitlik” gibi sloganların peşi sıra yürmüşlerdi. Almanya’daki eğitimde bilhassa Müslüman aile ve çocukların ensesinde boza pişiren “agresif materyalist eğitimle” mevcut hükümet bazan Vera Schmidt’i geçiyor. Rusya’da zoraki bir şekilde kadın erkek birlikte toplatılan hamamlara bedel, bugün spor dersi adı altında veya buna benzer etkinlikler çerçevesinde yine zoraki bir şekilde masum çocuklar kız erkek denilmeden aynı havuzlara doldurulurken, velilerin mahkemelere ulaşan feryatlarına hem Merkel ve hem de onun gibi düşünen neoliberal politikacılar kulaklarını tıkıyorlar.

Sosyal Demokrat Partinin (SPD) bu husustaki geçmiş icraatlarının bugünkü hükümetten çok farklı olmadığını söyleyenler olacaktır. Yalnız partinin başkan adayı sayın Peer Steinbrück’ün genel ahlâka sahip çıkarak çocuklarımızın cinsiyetlerine göre spor derslerine katılabilmelerini savunması, insanî bir duruştur. Faşizm ve asimilasyon manasında algılanan integrasyona bedel, bir demokratik hak anlayışıdır. En az Femenlerin çırıl çıplak erkeklere saldırma hürriyetlerine karşı, semavî dinlere inanan Hıristiyan ve Müslümanların haklı duruşlarına bir destektir.

Steinbrück ve yardımcıları; agresif ateizmi savunan politikacı ve gazetecileri dik duruşlarıyla püskürttüler… Şimdi insanî değerleri savunan sivil toplum örgütlerinin, Almanya ve Avrupa’daki İslamî cemaatlerin ve bilhassa kiliselerin Steinbrück’e sahip çıkmaları, kendilerine sahip çıkmaları anlamına gelir. Burada yapılacak bir ihmal, tereddüt veya atılacak geri bir adım, bizi zillete götürebilir.

Merkel ile Steinbrück’ün ekranlara çıkıp integrasyondan ne anladıklarını ifadeleri, elbette bulanık zihinleri aydınlatacaktı. Fakat eşcinsellerin evlilik işleri, kürtajı daha da gelenekleştirme çabaları, anneleri çocuklarından kopararak çalışmaya gönderme projeleri bayan başbakanın çok zamanını aldığından; hem integrasyon, hem hürriyetler ve hem de adaletli paylaşım konularındaki görüşlerini kamuoyu ile paylaşmaya fazla zamanı olmuyor galiba.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*