Tayyibabi kanunları

1965 senesinde, ortaokula başlamıştım.

Neredeyse, altmış seneye yaklaşmış… O günlerdeki ders hocalarımızın, ekserisinin ismi, hafızamın bir köşesinde durmaktadır. Onlardan başka, tabiî okuduğumuz derslerin bazı mevzuları da yine aklımdadır şükür.

Derslerin bazılarını lüzumsuz görür ve sevmezdim. Resim, müzik, tarım bilgisi gibi… Bunun yanında, tarih kitabındaki lüzumsuz ve uydurulmuş malûmatları da sevmez, İslâm ve Osmanlı tarihlerini çok severdim. “Bize ne Sümerlerden, Etilerden, Frigyalı, Lidyalılardan…” derdim.

İşte, hafızamda kalan konulardan birisi de; “Hammurabi kanunları”ydı. O devirlerde astığı astık, kestiği kestik birisi miydi bilmem? Ama sadece isim aklımda kalmış ve hiç unutmuyorum.

Tarihte böyle kanunlar meşhurdur. Gerçi kanun kanun olsa da hakperestane tatbik edilse… Veya kanunların önünde herkes eşit muamele görse… Ama yok işte.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, daha ilk reiste bunu görüyoruz. İstediği kadar ismi “kanun” olsun, keyfine göre, kullandığı şeylere “kanun” ismi vermiş. Üstadın ifadesiyle; “cebr-i keyfî-i küfrîye” kanun ismini takmakla o kanun, kanun olmaz. “Kanun da benim, nizam da. Her şey benim istediğim gibi olacak” zihniyeti yâni…

Birinci ve ikinci adamların “tek” adam rejimini, rahmetli Menderes ve demokratlar kapatmıştı. Aradaki ihtilâllerin keyfî hareketini saymazsak normal hükümetler, şimdiye kadar iyi-kötü hep kanunlarla idâre etmişler. Kanun hükmünde kararname (KHK) kullanma hakkı olsa da ona pek tevessül edilmemiş. Ancak, millet ve devletin menfaatine olanlarda kullanılmış. (Bilhassa Süleyman Demirel buna çok müracaat etmemiş)

Bir ve ikinci reislerden sonra, üçüncü reisin tek adamlığa geçtikten sonraki idâresini görünce, (hususen, KHK kullanılması) aklıma “Hammurabi kanunları”na teşbihen, “Tayyibabi kanunları” diyesim geldi. Hâni, biraz lâtifeli de olsa, her hâlde bu ifade, yerinde bir ifade gibi oldu

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*