Troçkicilerin 11 Eylül’e balans ayarı veya Wikileaks hikâyesi

Image
Balans ayarını bazılarımız hatırlamayabilir. Millî görüşçüler Sincan’da “Kudüs gecesi” düzenlemişlerdi. Çevik Bir Paşanın da aralarında bulunduğu Kemalist generaller, 12 Eylül’ün ayarını yeniden düzeltmek üzere tankları Sincan caddelerinde yürütmüşlerdi. Böylece balans ayarı yapılmış ve o zamanın Genelkurmay Başkanı 28 Şubat’ın bin sene devam edeceğini haykırmıştı… Hakikaten hâlâ devam ediyor.

 

Amerika’nın yaşadığı 11 Eylül faciasının, bizdeki 12 Eylül cinayetinden esinlenerek hazırlandığını söyleyenler, Kemalistlerle modern komünistler arasındaki sıkı işbirliklerini gösteriyorlar. Yalanlar üzerine kurulu büyük bir cinayet. Caniler dünyayı korkutmak ve iğfal için hadiseyi özellikle filme de almışlardı. İkiz kulelere kilitlenmiş iki uçak… Çok önceden binaların kolonlarına yerleştirilmiş tahrip kalıplarını Amerikalılar hâlâ soramıyorlar. Pentagon’a hangi uçağın nasıl düştüğünü… Yolcu uçaklarındaki reel yolcu sayılarını… Olayın hakikî faillerini… Ne Amerikalılar, ne dünya ve ne de faciada hayatlarını kaybedenlerin yakınları şimdilik öğrenemeyecekler.

Türkiye’yi idare edenler, Kemalist generallerin eliyle işlenen 12 Eylül cinayetinin hakikî yüzüyle hesaplaşabilselerdi, fukara milletin bunca evlâdı ve serveti bilâsebep heba olmazdı. Obama yönetimi de 11 Eylül’ün gerçek yüzüyle yüzleşemediği için karşı taraf taarruza geçti.

KİM BU SAVAŞÇILAR?

İsterseniz, meselenin tam anlaşılması için, bazılarının büyük önem verdikleri WikiLeaks internet sitesinin neşrettiği Amerikan gizli belgeleri olayını özetleyelim: Julian Assange isimli bir vatandaş WikiLeaks adında bir internet sitesi kuruyor. Amerikan devletinin diplomatlarının merkeze gönderdikleri 251.287 belgeyi—güya—ele geçiriyor ve dünyadaki bütün ülkelerin iç ve dış siyasetlerinde deprem oluşturacak bu belgeleri peyder pey yayınlamaya başlıyor. En fazla Türkiye’nin ismi geçiyormuş bu belgelerde. 7918 tanesi yalnız bizimle ilgiliymiş. Sonra da Julian Ansange, Tıme dergisine mülâkat verip Hillary’nin istifasını istemiş.

Hillary’nin istifasını kim isteyebilir? Neden yalnızca dışişleri bakanlığını kapsıyor bu gizli belgeler? Niçin en çok Türkiye’nin ismi geçiyor? Gerek İsrail, gerekse AB’deki neocon ve neoliberal siyasetçilere fazla dokunulmamasının hikmeti ne olabilir? Bu belgeleri 120 gazeteci nasıl rafine etti? Bu güvenilir gazeteciler kimler? Neden sicilleri savaş ve kargaşa çıkarmada öne çıkmış medya kuruluşları tercih edilmiş? Belgeler çıktıkça, sorular ister istemez çoğalacak.

Obama yönetimini yönlendireceklerinden yüzde yüz emin olanlar, Hillary’nin tarihte görülmemişi gerçekleştirebileceğini hesap edemediler. Onun başkanlık seçiminde dişe diş mücadele ettiği rakibinin yanında Amerika’nın ve dünyanın menfaatleri için verdiği bu mücadeleyi, doğrusu biz de beklemiyorduk. Fakat Hillary, ta J. Carter’den gelen ve Clinton’un da zirveleştirdiği hakkaniyete, adalete ve barışa taraftar ABD politikasını kısmen devam ettiriyor. Fakat en önemli problem Obama’nın 11 Eylül’le yüzleşememesi.

Savunma Bakanlığı veya askerî vesayetleri tam olarak aşamaması… 11 Eylül öncesinde, şikâyetler genellikle Dışişleri Bakanlığından gelirdi Amerika’da… Bu tarihten sonra Savunma Bakanlığının veya askerî vesayetin daha çok öne çıktığını müşahede ediyoruz. Bunu yalnızca Troçkici ve “Bağdat katili” olarak anılan Paul Wolfowitz’e bağlamamak gerekir. Uzun zamana ayarlı ve organizeli bir çalışma olduğu, Savunma Bakanı Robert Gates’in döneminde de ortaya çıkıyor.

EN ÇOK TÜRKİYE VAR BELGELERDE
ABD’li ve AB’li neoconlarla bizdeki Kemalist general ve sivillerin beraber çalıştıklarını bilmeyenler, buna taaccüp ediyorlar. Ülkeyi Kemalizm ile askerî vesayette ve güvendiği generalleri de Pentagon’un şemsiyesinde kontrolünde tutanların bizden bolca bahsetmeleri normaldir. Kaldı ki, cinayetlerle ihtilâllere zemin hazırlama geleneğini de bizden aldılar. 12 Eylül’ün olgunlaşması için dört bin genci sokakta birbirine kırdıran Kemalistlerin önde oldukları, 11 Eylül’le belli olmuştur.

Ayrıca, stratejik durumu, tarihi, bugünkü kültürel yapısıyla Türkiye hâlâ İslâm coğrafyasının kilidi sayılıyor. Küresel dinsizler ve tahripçiler maalesef bu kapıyı kullanıyorlar. Bir taraftan İsrail’deki grupları, diğer taraftan PKK’yı ve öte yandan Ankara’daki Kemalist generalleri bir oyunun içinde birlikte götürmek hakikaten büyük başarı sayılmalı. Gerçi bu meseleyi bizdeki hanedan mensubu yazarlarla Beyaz Türklüğe özenmiş kompleksli bazı yerliler daha iyi biliyorlar. Erbil’u su yolu yapan meslektaşlarımız ve neocon-neoliberal ittifaklarından siparişleri alan projelerde çalışan akademisyenlerimiz bu sahanın asıl uzmanları sayılırlar.

Bize göre bu kirli savaş; insaniyetperver, Hıristiyan ve adaleti isteyen Amerika ile, faydasını başkasının zararında arayan neocon ve neoliberal Amerika arasında cereyan ediyor. Mutlaka biz birinci Amerika’nın yanında olmak zorundayız. İhtilâl, fesat, kaos ve savaştan başka birşey istemeyen “semavî din düşmanı” global cereyanları bildikleri halde; çıkar, korku veya tarafgirlikle onları deşifre etmeyen gazetecilerin mesleklerine ihanet ettiklerini kendileri de biliyorlar. Bizdeki Kemalist senaryoların biraz daha global tarzlarıyla cinayetlerine haklılık kazandırmaya çalışanlar, Wikileaks gibi skandalvari ataklarla sun’î gündemler de oluştururlar. Bizdeki 12 Mart, 11 Eylül ve 28 Şubat öncesindeki senaryoları bilenler, bu olayın da bir yapay gündem olduğuna, bu arada hırsız ve yağmacıların birşeylerin peşinde olduklarına dikkat çekiyorlar. Siyasetçi ve diplomatların teyakkuzda kalmalarını tavsiye ediyorlar.

Aslında biz Müslüman gazeteciler; iki Amerika ve iki Avrupa arasındaki bu ölümcül ve dehşetli çatışmayı Müslüman kamuoyuna yeterince aksettiremediğimizden, insanlık huzurunda mahcubuz. Olaya neocon ve neoliberallerin istekleri doğrultusunda atlayanlar, bir gün arvişlerine baktıklarında aradıklarını bulayamayabilirler. Bizden dost hatırlatması…

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*