Sensiz geçirdiğim bu kaçıncı bayramdır anne?

Ah rahmetli anneciğim ah! Bu, senden ayrı, sensiz geçirdiğim yirmi altıncı Kurban Bayramı olacak. Yirmi beş tane de Ramazan Bayramında beraber olamadık. Her bayram geldiğinde seni hatırlarım. Senin, bizim o çocukluk günlerimizde bize gösterdiğin sevgiyi, o sıcacık sineni, bizleri sevişini, “Yavrummm!” diye öpüşünü…

Ah anacığım! Küçüklüğümüzün Arefe günlerinde bize oruç tuttururdun. “Yavrum, bu gün kurtlar, kuşlar oruç tutar. Çok sevap olur, oruç tutun” derdin. Bir de anacığım, Arefe günlerinde eline dikiş iğnesi almazdın. Hâlbuki evimizin eksiğini söküğünü hep sen dikerdin. Niye iğne almadığınla ilgili olarak da “Kâmil’imle Mustafa’ma iğne batırırlar sonra” derdin. Batıl bir şey olsa da, evlâd hasreti, sevgisinden böyle hareket ederdin. Vefat etmiş olan, benim büyüğüm ve küçüğüm olan iki kardeşim için o gün ağlardın, “Yavrularım ölmeselerdi de şimdi onlar da sizlerle oynasalardı” diye…

Ah garib anacığım! Hasbî bir Osmanlı kadınıydın. Babamın kestiği kurbanın etlerini güzelce ayırır, fakir-fukaranın hakkını verdikten sonra evde kalan kısmından bizim çok sevdiğimiz kıkırdak, kete yapar, saatlerce temizleyip uğraştığın bumbar dolmasını pişirir, bizlere yedirirdin. Hele, o yaptığın sucukları, daha tam kurumadan bizlerin göz koyarak istemesine dayanamazdın.

Ah güzel annem! Bayramlık almak için bizi çarşıya götürdüğün günler gözümün önüne geliyor da, kaybolmayalım diye elimizden sımsıkı tutardın. Hani bana bir boğazlı kazak, bir de bağcıklı ayakkabı almıştın da, ben nasıl sevinmiştim hatırlıyor musun? Ben o gece, ikisini de yastığımın yanına koymuş, bayram sabahı da onları giydiğimde nasıl mutlu olmuştum, sevinmiştim.

Bayramlaşmaya, komşuların, büyüklerin elini öpmeye gideceğimiz zaman sıkı sıkı tenbih ederdin. “Sakın bilmediğiniz, tanımadığınız kimselerin evine gitmeyin, uzaklaşmayın” diye. Bayramlaşmadan gelince, bayram harçlıklarımızı, komşuların ikram ve hediye ettikleri şeyleri sana anlatırdık, biraz da lâtife yapar, seni güldürürdük.

Büyüyüp genç olunca, bir de Risale-i Nur’la müşerref olunca, kurban etlerinden, ”Dershaneye, talebelere götür” diye epey bir pay verirdin. Kurban derisi zaten oraya giderdi. Cemaatimizi ve talebeleri çok severdin. Ramazan aylarında ise, onlardan birçoğuna iftar ziyafeti verirdin. Şimdilerde onlardan birçoğu makam-mevkii sahibi olmuşlar, karşılaştığımız zaman hep seni yâd edip, rahmet okurlar sana anacığım “Biz rahmetli teyzenin az yemeğini yemedik” diye.

Evlenip de, tayinimi Erzurum’a yaptırınca çok üzülmüş, peşimden ağlamıştın anacığım! Ve her bayramda yolumu gözler, kardeşlerime “Osman’ım ne zaman gelecek?” diye sorardın ve ben de anacığım, her bayramda yanına gelirdim değil mi? Bunu, Erzurum’dan Balıkesir’e tayin olduğumda da yapardım. Her bayram yanındaydım. Bir kurban bayramında babam kurban kesememişti. Ben de bunu öğrenince size sürpriz yapıp, taaa Erzurum’dan kurbanlık koçla birlikte gelmiştim de sen nasıl sevinip ağlamıştın…

Ah anneciğim ah! Sen bizi terk ettin gittin! Biz altmış yaşına gelmiş olsak da, hâlâ kendimizi öksüz hissediyoruz. Düşünüyorum da, ya o küçük yaşlarda annesiz kalan yavrular ne yapıyordur, nasıl annesiz bayram geçiriyorlardır? Annesinden, anasından ayrı bayram yapan bütün evlâdlar! Belki bu yazıyla sizlere de bir parça tercüman oldum. Hepinizin bayramı mübarek olsun! Rabbim kimsesiz sanılanların da gerçek Sahibi ve Hâmîsi’dir. O yâr olunca, herşey yârdır. Bir gün annelerimize, babalarımıza ve bütün sevdiklerimize bizi kavuşturacak olan da O’dur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*