Sevilla´daki arayış

AB ülkesi, adayları veya aday adayları son olarak Endülüs’ün en güzel şehirlerinden olan Sevilla’da toplandılar. Tarihin en müreffeh bir merkezinde toplanıp, ulaştıkları refahı insanlıktan nasıl kaçırabileceklerini konuşup tartıştılar. Sınırlarını ve kapılarını “aç insanlara” karşı nasıl koruyacaklarının metodlarını geliştirdiler.

 

Şu komünikasyon ve ulaşım devrimlerinden sonra “aç insanların bakışları altında” rahatça keyif sürüp sürülemeyeceğini zaman gösterecektir. İber yarımadasında tek fakir bırakmamış, ahalisini refaha kavuşturmuş bir medeniyetin ocağındaki bu tartışmanın hakikaten hiç insanî olmadığı bir vakıa…

Ne yani, kapılar açılıp, vizeler kaldırılıp küçücük kıta insan seline mi bırakılsın? Hayır, onu ifade etmedik. Yalnızca şu sorunun cevabını merak ediyorum: Hiç bir insan, ihtiyaçları giderilip meselesi halledildiyse çoluk çocuğuyla gurbeti ihtiyar eder mi? Havasız kamyonlara veya yük şileplerinin depolarına binerek hayatını tehlikeye atar mı? Onları öz yurtlarından koparıp gurbete fırlatan sebepleri analiz etmeden veya bu sebeplerin oluşmasına vesile olduktan sonra, mazlumlara sınır ve kapılarını kapamak hakikaten insanî değil…

Bilhassa İslâm coğrafyasındaki sebeplerin ekserisinin arkasında “müreffeh Avrupa”nın veya “dinsiz, sefih ve gaddar ikinci Avrupa’nın” bulunduğunu herkes biliyor. Varlığını ve menfaatini oralardaki karışıklıklarda arayan, ajanları veya oradaki münafıklar vasıtasıyla fakir-fukaranın elindekini çalan bir Avrupa’nın varlığı ortada dururken, Sevilla’nın yalnızca bir “utanç abidesi” olarak tarihe bakacağını da vurgulamak istiyorum. Tüm semavî dinlere savaş açan, insanı “uydurmalarıyla” yüz şeye muhtaç eden, temel insanî değerleri tahriple hedef ve menfaatlerine koşan bir Avrupa’nın hâlâ bu küçük kıtadan dünyayı tahribe yeltenmesi ortada iken, AB ülkelerinin insaniyet normlarından bahsetmeleri, yalnızca çiğ bir şovdan ibaret kalıyor.

AB ülkeleri istedikleri takdirde, komşu kıtalardaki (Asya-Afrika) coğrafyalarda da kanun hakimiyeti, demokrasi ve insanî medeniyetin  önündeki engelleri kaldırabilirler. Kuzey Afrika’daki diktatörlerin Avrupa’nın yardımıyla halklarını sömürdükleri devamlı yazılıp çiziliyor. Başta Türkiye’deki antidemokratik sisteme veya Ortadoğu diktatörlerine AB tavır alsa, buralardaki iğrenç istibdat “sıcak çatışmalarla birlikte” kaybolup gidecek. Yukarıda arz ettiğimiz gibi, Avrupa kıtası da ikinci Avrupa belasıyla makul.

AB’ye girerek hukukun üstünlüğüne, hürriyet ve refaha kavuşacak Türkiye’nin mazlum İslâm ülkelerine örnek olmaması için, buradan da Ankara’daki dayatmacı zihniyete bir destek görülüyor. Cumhuriyetle birlikte “milliyetçilik-Türkçülük” maskesi altında ülkeyi viraneye çevirenler, utanmadan hâlâ aynı teraneyi çalarak AB’ye karşı durmaya çalışıyorlar. Hürriyet, hukuk ve insaniyet karşıtı hareketlerin, güçlerini bu ikinci Avrupa’dan aldıklarını da biliyoruz. Bolşeviklerin sınıflar arasındaki gerilimi çatışmaya çevirmesi gibi, bu Avrupa da komşu kıtalardaki iç yangınlara ateş, fitnelere ajan ve hürriyet hareketlerine kayıt ve kelepçe servisinde bulunuyor. Sonra…
Sonra da bu musibetzede insanları sınırdan, kapıdan geri çevirme konseptleri geliştiriyorlar. Bu gidişatla, servetlerinin çoğunluğunu maalesef emniyetlerine harcayacaklar. Ne kendileri rahat edecekler, ne de dünyaya rahat yüzü gösterecekler. Zalim ve dinsiz Avrupa maalesef birçok işini İsevî Avrupa’ya yaptırıyor. Daha doğrusu Hıristiyan Avrupa’nın bin bir güçlükle ortaya getirdiği medeniyeti, sefih Avrupa insaniyetin zıddına kullanıyor.

Sefih Avrupa’nın tahripkâr gücüne karşı dindar Avrupa’nın taktik geliştirmesi de Müslümanlara kalmış. Kendi içindeki zehirlere bağışıklık kazanan mikropların imhası, yeni bir dünyadan, İslâm âleminden gelecek ilaçlara kalmış gibi görünüyor.

Bu gidişatla insaniyetin dinsiz, sefih, tahripkâr Avrupa’nın elinden çekeceği var. Dünya servetinin yüzde seksenini hileyle ele geçiren bir avuç insan, medya vasıtasıyla insanlığı tahrip ederken, yaptığının karşısına geçip lezzet alıyor. Sevilla’daki toplantıda bu endişeler konuşulduğu halde, maalesef malum medyaya yansımadı. Deccaliyete dayelik yapan Avrupa’nın israf ve tahripleri böyle devam ederse, AB yalnızca hukukî, insanî ve fikrî bir birlik olarak kalacak. Fukaraya ağız suyu akıttıran refahın yavaş yavaş sonra erdiği de Sevilla’da uzaktan uzağa görüldü..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*