Türkiye, 12 Eylül cinayetinin mahiyetini tam konuşamadığından, buradan gelmiş zararların bilânçosunu da henüz yapamamıştır. Tombaladan milletvekili olmuş bazı mebuslarımız bile 12 Eylül’ün içyüzünü bilmiyorlar. Bu ihtilâlin neticesi olan ANAP ve “Çekiç Güç” hadisesini maalesef Türk gençliği öğrenemedi. Çekiç Güç’ün hangi milletlerin askerlerinden oluştuğunu, Güneydoğu’da hangi fonksiyonları icrâ ettiklerini ve görev sürelerinin ANAP hükûmetlerince kaç kez uzatıldığını ben de bilemiyorum. Fakat bu neticeyi değiştirmedi. Birinci ve İkinci Körfez Savaşlarının anahtarlarının bu bölgede konuşturulan o “Güçte” olduğunu tarih tesbit etmiştir.
11 Eylülcülerin intikamı yalnızca Bağdat’a değildi. Bağdat’tan başlayarak Türkiye’nin böğrüne kadar gelecek bütün coğrafyalaraydı. Zira onlar, dünya barışının Ortadoğu barışına bağlı olduğunu, Ortadoğu barışının da Türkiye’nin Güneydoğusundaki barışa dayandığını, Türkiyeli siyâsîlerden daha iyi biliyorlardı. Said Nursî’nin Doğu projesini ve projede yer alan meşhur ‘Şark Üniversitesi’ modelini, zındıka enstitüleri başbakan ve bakanlarımızdan daha iyi biliyorlardı. Diyarbakır, Van, Bitlis ve Mardin gibi vilayetlerimizde kurulacak milletler arası üniversitenin yükleneceği misyona engel olmak için Kürtçülerle Türkçüler, Bediüzzaman’a ateş püskürmüşlerdi.
12 Eylülcüler de ihtilâli müteâkiben evvelâ Risâle-i Nur talebelerinin bölgedeki tesirini kırmış ve ardından Hizbullah modeliyle diğer dindar Kürtleri bölgeden süpürerek uluslar arası zındıkaya dikensiz bir gül bahçesi sunmuşlardı.
Hadiseye bu açıdan baktığınızda, 12 Eylül’ün serapa bir ‘Türkiye adaveti’ konsepti olduğunu, ister istemez fark ediyorsunuz. Doğunun dağlarına, yollarına ve caddelerine kazınan ‘ırkçı sloganların’ bilhassa o günün askerlerince yazıldığını düşündüğünüzde hüzünlenmeden edemiyorsunuz.
Ters tepki ile yörenin Kürt ırkçılığına sahip çıkmasına çalışanların, ne Türklük ve ne de Kürtlükle ilgisi olmayan, yalnızca meşhur din ve barış düşmanı cereyanların hizmetkârları olduklarını, birçoğumuz 1 Mart Tezkeresinden sonra öğrendik.
Düne kadar “Kürt Kimliğini” inkâr eden Türkiye’nin Kürt politikalarını Washington Enstitülerine havâlesi, bugün için en çok üzüldüğüm bir noktadır. Demokrasi ile idare edilen ülkemizde memleketin en hassas meselesi, düne kadar bize ihanet etmiş odaklara bırakılmaz.
Nerede ülkenin bütünlüğü? Nerede Cumhuriyet ve demokrasi?
Arapların ve Türklerin saadetleriyle memzuç bir saadete sahip Kürtlerin, yakın tarihte başlarına gelen felâketlerin tahlili de, yakın bir zamanda yapılacaktır. Halepçe katliâmı ile Kirmanşah katliâmlarının arka planları açıklanacaktır elbette…
Coğrafyasının eteklerinden tutup çekiştirdiği Türkiye, artık klâsik Kemalist kalıplarla hadiseye yanaşma lüksüne sahip değil. Zira medeniyet ve fenler o denli hızlıca ilerliyor ki, Kemalistlerin ihanetini bazı safdil dindarlar da kapatamayacak!
Benzer konuda makaleler:
- Gazze ve 57 İslâm ülkesi
- Mayın tarlaları…
- Bağdat ve Şam’la gerilim tırmanırken
- Barzani ile nereye?
- Soru işâretleri…
- Kürt kimliğinden kaçış
- Kürtlük fitnesiyle Arap Baharı aynı tabloda
- Perle´nin örgütüyle baş edebilmek için
- Kürt meselesinin hakikî sahipleri
- Erbil süreci
Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü / Eğitimci – Yazar
selamun aleyküm: değerli şükrü bulut bey abim sizin yazılarınızı fırsat buldukça takip etmeye çalışıyorum sizin yazılarınızda şuanda baktığımda bir kaç yazınızda kirli olan yerler’e HİZBULLAH cemaatinin adını yazmış sınız oysaki sizin yazılarınıza baktığımda genelde g.doğu üzerine yazılan yazılarınız diğerlerine oranla daha fazla
madem g.doğuyu yazıyorsunuz g.doğuyu kaleme alıyorsunuz o halde HİZBULLAH cemaati hakkında daha fazla araştırma yapsanız yazılarınızda HİZBULLAH cematinin yerinin kirli taraf olmayıp pak ve temiz tarafta yer alacağını kanaatindeyim
RAHMET cemaatinin bu denli müslümanlar tarafında topa tutulması bizi fazlasıyla üzüyor
herşeyin en doğrusunu bilen ALLAH’a emanet olun
selam ve dua ile..