Urfa’nın Kâmil Ağabeyi…

Kâmil Ağabey, Urfa’nın, Urfalının Kâmil Ağabeyi vefat etmiş, Allah rahmet eylesin. Risâle-i Nur’la müşerref olalı 4 seneyi bitirip, 5. senenin içine girdiğimiz zamanlardı…

Sene 1974, mevsim yaz, sıcak bir gün. Hicrî aylardan da Ramazan. Ayın son haftası. Ankara’dan iki yolcu, otobüse binip Urfa’ya müteveccihen yolculuğa başlar. Yolculardan biri Necati Yılmaz Ağabeyimiz, biri de bu fakir. Necati Ağabey 34-35 yaşlarında, ben ise 21’in içinde. Yaşlar farklı olsa da gönüller bir. Aynı dâvâ, aynı gaye, aynı yol için çarpan kalpler Urfa’ya doğru gidiyor. Ankara’nın doğusuna, güneydoğusuna ilk seyahatimiz. Daha önce oralara gitmek hiç aklımıza gelmezdi ki. Eşimiz yok, dostumuz yok, tanıdığımız yok. Elin bilinmedik memleketinde ne işimiz olurdu ki, ne yapabilirdik ki orada?

Ama artık Risâle-i Nur Talebesi olmuşuz elhamdülillah. Şarkta da, garpta da, dünyada da, ahirette de tanıdıklarımız çok artık. İşte ahiretteki büyük dostumuzun dâvetine icabet etmek için gidiyoruz oralara, o bilinmedik yerlere, beldelere! Bediüzzaman’ın dâvetine gidiyoruz! “Taşığıyla toprağıyla mübarek” dediği ve vefat ettiği Urfa’ya… Bediüzzaman’a dünyada yaşayacak bir mekânı çok gören zihniyetin, ahiretin ilk menzili olan kabri dahi çok görüp, rahat bırakmadığı Urfa topraklarına, ulü’l-azm Peygamber Halilü’r-Rahman’ın menziline gidiyoruz. Bediüzzaman Said Nursî bizi mevlidine dâvet ediyor, onun mübelliği Yeni Asya gazetesi günlerce ilânatta bulunuyor. İşte o dâvete icabeten gidiyoruz.

Neredeyse günün dörtte üçü bir zaman yol aldıktan sonra indik Urfa’ya. Garib bir yer, bizim oralara hiç benzemiyor. Hava farklı, iklim farklı, insanlar farklı, giyim-kuşam farklı. Fakat içimizde tatlı bir gariblik oluyor. Bir anda Mekke’ye, Medine’ye benzetiyoruz. Sanki o mübarek beldeleri görmüşüz gibi. Ama ne bileyim işte, öyle bir hisse kapılıyoruz birden. Doğruca Üstadımızın (makam olarak devam eden) kabrine, dergâha gidiyoruz. Orada Fatihalar okuyup, Balıklı Göl, Halilü’r-Rahman dergâhı, mancınıklar ziyareti ve iftardan sonra teravih vakti Dergâh Camii’nde okutulacak mevlide gidiyoruz.

Aman Allah’ım bu ne hal? Bu ne muhabbet, ne kucaklaşma, ne sevgi, ne irtibat. Hayret! Biz böyle bir hâli ne görmüşüz, ne de duymuşuz. Gerçi, cemaate dâhil olduğumuzdan beri, böyle hallere kısmî de olsa şahit olmuştuk, ama böylesi umumî bir şenlik havasındaki muhabbet sofrasını yeni görüyorduk. Herkes birbirini kucaklıyor, muhabbet gösteriyor, tanışılıyor, vs. caminin içinde mevlid okutuluyor, ama dışında da muhabbet haleleri teşekkül ediyor. Sağa bakıyoruz, sola bakıyoruz. Allah’a şükrediyoruz, böyle muhabbet fedaisi dostlarla bizi bir arada bulundurduğu için.

Mevlid bitip, herkes dağılmaya başlayınca, nereye gideceğimizi bilmiyoruz. İçimizden, “Her halde dershaneye” diyoruz, ama bunca insan nasıl sığar dershaneye? Bir bakıyoruz birden bir hareketlenme, Urfa’nın fedakâr insanları, misafirperver insanları bahçede, avlu kapısında durmuş, öbek öbek insanları tutuyor, “Bunlar benim misafirim” diyor. En az on kişiyi yakalamış bırakmıyor. Bu nasıl iş yahu? Tanımaz bilmez, hayatta ilk defa gördüğü insanları bağrına basıp evine götürüyor, misafir etmek için, ağırlamak için.

Güler yüzlü, temiz giyimli bir ağabeyimiz bizi yakalıyor. Oradan biri “Kâmil Ağabey, sen de o kardeşleri götür“ diyor. Ve böylece Kâmil Ağabeyin evine misafir oluyoruz. İşte onunla ilk tanışma faslımız da böyle oluyor. Etrafımızda dört dönüyor, ihtiyaçlarımızı, ikramlarını sağlayarak. Sohbeti de kendi gibi tatlı, muhabbetli Kâmil Ağabeyi daha sonra Ankara’ya geldiğinde görüyor, muhabbet ediyor, şakalaşıyor, kucaklaşıyoruz.

Sonrasında gittiğimiz bir-iki Urfa mevlidinde de (en son 79-80 senesi) beraber olduk. Sanki o gidişlerimizde Kâmil Ağabey Urfa’nın içinde ikamet etmiyordu. Ama yine de muhabbetli hallerimiz eksik olmuyordu. İşte o Kâmil Ağabeyin vefat haberini aldık. Urfa’nın, Urfalı’nın Kâmil Ağabeyi vefat etmiş, Rahmet-i Rahman’a, Peygamber-i Zîşan’a (asm) ve yolundan, izinden hiç ayrılmadığı Üstadının yanına gitmişti. Hiçbir iftiraka meyletmeden bunca uzun yıl Allah yolunda devam eden, gazetesi Yeni Asya’yı elinden bırakmayan Kâmil Ağabeyimize Allah, tekrar rahmet eylesin, makamı cennet olsun inşaallah!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*