Vanlı olmak yahut Van’la olmak..

Meselemiz elbette ki oralı veya buralı olmak değil. İnsanlığımız ve Müslümanlığımız sağolsun. İmanımız, uhuvvetimiz, muhabbetimiz, ittihadımız ve tesanüdümüz baki kalsın.
Gazetemizle alâkalı Van’da inşaatına başlanılmış olan bir hizmet merkezi binası vesilesiyle bu haftaki makalemizi Van’a tahsis etmek istedik..

Van’ı düşünmek.. Van’ı Üstad’la beraber hatırlamak.. Van’ı onunla beraber, onu Van’la beraber yad etmek.. Peygamber Efendimiz’in (asm) varisi ve müceddidler halkasının sonuncusu Üstad Bediüzzaman Said Nursî’yi Van’la irtibatlandırmak…

Üstad’ın kendi ifadesiyle toplam yirmi senesi Van’da geçmiştir. Onun Van hayatında hapis yok, sürgün yok, mahkeme yok. Kendi isteğiyle, dilediği gibi yaşamıştı.

Onun yirmi senelik Van hayatını düşünmek.. Ayağını bastığı yerlere basa basa izini sürmek.. Ulvî ve mukaddes gayelerle Van’a gelişlerini, kalışlarını ve Van’dan ayrılışlarını tasavvur etmek…

Düşüne düşüne, hayalen canlandıra canlandıra onun silüetini Van Kalesi’nde, Erek Dağı’nda görür gibi olmak.. Onun nazarıyla Van Gölü’ne, Akdamar Adası’na bakarken Medresetüzzehra hayalini kurmak, Nur’un istikbaldeki fütuhatını hissetmek…

Rusya esareti, İstanbul ve Ankara safahatından sonra, “Dâü’s-sıla” tabir edilen iştiyak-ı vatan hissi, beni vatanıma sevk etti. Madem öleceğim, vatanımda öleyim diye Van’a gittim.” sözleriyle Van’da uyanmak..

Onun Van’a bu son gelişi sıradan bir geliş değildi. Ankara’dan ayrılırken dünyayı ve dünya siyasetini arkasına atarak Van’a gelmişti. Onun Van hayatının bu son bölümü tam bir hazırlık ve inziva dönemidir.

Üstad’ın, en son ve bir daha dönmemek üzere sürgün olarak cebren Van’dan ayrılışı, uğurlayanlar açısından dayanılmaz bir firak ateşinin yürekleri kavurmasıdır.

“Bize izin ver” demişler, “bütün hazırlıklarımız tamamdır, seni göndermeyelim, canımızı uğrunuza feda edelim.” “Hayır, olmaz” demiş Üstad, “Ben isteyerek gidiyorum, bu askerler de benim talebelerimdir.

İki yılı aşkın bir zamandan beridir Avusturya-Bursa-Van üçgenindeyiz..

Madem ki Van’ı yazıyoruz, misalimiz de Van’dan olsun, Vanlıdan olsun.

Bittecrübe sabit oldu ki; umumu alâkadar eden bir mesele adına, hizmet hesabına Van’a yönelmek, Van’ı düşünmek meyanında Van’ın yanında Van’la olabilmek için illa da Vanlı olmayı gerektirmiyor. Van’da olmayı da gerektirmiyor.

Bir tecrübe daha var ki, o tecrübeden herkes payına düşeni almıştır. Askerlik, memuriyet veya beldeler-şehirler-ülkeler arası zarurî göçler; bu tecrübeden herkesi, her aileyi hissedar etmiştir.

Van’dan çıkıp başka bir yere yerleşen bir aile yerleştiği yerde, meselâ İzmir’de İzmirli olamadığı gibi, Van’dan çıkmakla da Vanlılıktan çıkamamıştır. Van’ı hayalinden silip atamamıştır. Her vesile ve her bahaneyi Van’a gidip hasret gidermede istimal etmekten geri kalmamıştır.

Şimdi Vanlılar açısından açtığımız bu pencereyi kapatarak, başka nuranî bir pencereden bakalım. O da Üstad Bediüzzaman’ın ve talebelerinin ülke ve dünya çapında Van’a bakışıdır. Bu bakış Vanlı olma bakışı değil, Van’la olma bakışıdır.

Öteden beri bilhassa Yeni Asya okuru Nur Talebeleri için mübrem bir ihtiyaç olan ve Van’a gelen Üstad sevdalılarının misafir edileleceği uygun bir mekânın inşaat faaliyetinin bütün hızıyla devam ettiği günlerde anlaşıldı ki, aslolan Vanlı olmak değilmiş, Van’la olmakmış. Bu hizmet mekânı yapım teşebbüsünün ilk mayası bile Van’da çalınmadı. Ve hâla maddî ve manevî desteğini asla esirgemeyenler Van’la olanlardır. Vanlı olanlar da bu nuranî ve halis bakışın ve Üstad hayranlığının hizmetkârı olmaya amade olarak, Van’a müteveccih olan herkese şükranlarını arz ediyorlar..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*