AB kargaşası

AB’ye giriş sürecine yaklaştığımız şu günlerdeki tartışmalar, geçmişteki kanaatlerimize kuvvet veriyor: Avrupa’yı bilmiyoruz ve tanımıyoruz. Avrupa’nın bizi tam tanıdığını da iddia eden yok… Hatta Avrupalılar bu eksikliklerini devamlı itiraf ediyorlar. Dikkat ederseniz bizim cenahta itiraflara rastlamıyoruz.Bilâkis herkes bilge kesilmiş, mütemâdiyen konuşuyor. Bu arada zihnen sürmeneja, bedenen ishale tutulanlara da dikkat etmek gerkiyor.

Bir asırdan bu yana “Garblılaşma” yoluna girerken; tarihimize, örfümüze, inancımıza ve şarkın tüm değerlerine sırt çevirmiş çizginin aktüel takipçilerinin “yeni Avrupa’yı” tanıyamamaları sizin de garibinize gitmiyor mu? Laikliği dinsizlik ve hürriyeti sefahet mânâsında anlamış ve uygulamış bir kısım elit tabaka mensubu “AB’ye geçiş sürecinden” akıllarınca faydalanmak üzere salvoya geçtiler. Dinsizlik ve sefahetin aşırı uçlarındaki örnekleri renkli gazetelerine taşıyarak zihinleri bulandırmaya çalıştıkları bir vakıa… AB’yi; dinsiz, sefih insanî değerler karşıtı ve hayvanî hürriyetlerin hakim olduğu bir blok olarak lânse edenlerin Avrupa’yı tanıyıp tanımadıklarını süreç başladıktan sonra daha iyi anlayacağız.

Mazisinden doğru dürüst bir değer tevarüs edememiş, hayatını belli prensipler altına almamış, Ortaçağ’dan kalma ahlâk ve medenî yaşayışı “dinsiz felsefece” tahrip edilmiş bir Avrupa’dan; ilim, semavî kitaplar ve İslâmın yardımıyla yeni değerleri inşaya çalışan “yeni Avrupa’nın” birçok insanî kriterde bizdekilerden önde olduğunu haber vermiş olalım.

“Cinsel devrim” safsatasıyla kıtanın üzerine boca edilen sefahetin acı ve dehşetli neticelerini AB’li ilim adamları inceliyorlar. Helmut Schmidt’den Razzinger’e kadar yüzlerce fikir, din ve siyaset adamı bu noktaya işaret ediyor. Dinsizlik ve sefahetten doğma; nesilsizlik, tembellik, israf, vahşet ve kaostan çıkışı arayan AB’liler bizdeki “zina hürriyeti”ni, istediği mekânda “bira ve sigara içme hürriyetini” savunanları duysalar, bize yaptırımları galiba biraz değişik olur.

Suların durulmadığı, zihinlerin berraklaşmadığı ve sislerin çekilmediği bir dönemde, elindeki medya gücüyle milleti iğfale ve AB’den iyilik ve hayır bekleyenleri ümitsizliğe sevk etmek isteyenlere karşı yetkililerin harekete geçmesi gerekiyor. AB’deki siyasetçileri ve devlet adamlarını aşağı yuvarlayan illetlerin başında rüşvet ve nikâhsız beraberliğin geldiğini sefahetçilerimiz belki de bilmiyorlar. Avrupa’nın kendi içinde fuhuş, uyuşturucu, eşcinsellik, pornografi ve kürtaja karşı verdiği mücadele de dışarda pek hissedilmiyor. AB yetkilileri AB’nin siyasî yapısına zarar verecek çalışmaları engelleyecekleri gibi, halklarının ruh, beden ve düşünce sağlığına hücûm eden tahribatçılara müsaade etmeyecekleri de bir vakıa… Burada önemli olan husus bizdeki bozguncuların üzerindeki örtüyü kaldırıp, Avrupalıların onları yalınca görmelerini sağlamak olacaktır.

Dinsizlik ve sefahetin sebep olduğu iki dehşetli harpte yaklaşık seksen milyon evlâdını kaybeden Avrupa’nın dine yöneldiğini, yeni bir muhafazakârlığı benimsediği maalesef muhafazakârlarımız da bilemiyorlar. AB’nin Fransa laikliğini benimsemediğine, kuzeyden çıkan sefaheti kontrol altına almaya çalıştığına bizdeki laikçiler dikkat etmelidirler. Hem orada sefahet devletlerin koruması altında da değildir. Bilâkis devlet; ahlâklı, dindar, tutumlu ve çalışkan bir neslin ihyası için çalışıyor.

Şu AB süreci arefesindeki kargaşadan istifade etmek isteyen tahribatçıları dizginleme vazifesi, Avrupa hakkında bilgilendirilmemiş millete ait değildir. Milletin ümitlerini ve değerlerini korumakla vazifeli hükümete aittir. Bu da ancak AB’yi iyi bilen kadrolarla ve müzâkerecilerle mümkündür.

Yalnız şu arefede bizi ve değerlerimizi müdafaa edecek zevatımızın bilgisizlik ve ürkekliği, mevcut değerlerimizin de kaybına yol açıyor. Muhalif bir siyasetçi veya köşe yazarı “höt!” demeye dursun, bizimkisi adeta emir almışçasına “millet karşıtının” dediğini yerine getiriyor. Durup dururken ezan sesini kısan bu ürkeklerin, yarın AB süreci adına dinimiz ve manevî değerlerimizden hangi tavizleri vereceklerini merak ediyoruz. Halbuki bu zevattan, bizi 28 Şubat’ın pisliklerinden temizlemelerini bekliyorduk.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*