Kürtleri kim temsil ediyor?

1908’den beri yolunu gözlediğimiz demokrasi ülkemize gelmiş olsaydı, bu soruyu sorar mıydık? Üç kıtaya yayılmış bir imparatorluğun büzülmüş hali olan Anadolu coğrafyasına toplanan, 27 ayrı dili konuşan insanların bin seneden beri sulh içinde yaşadıkları Türkiye’de, yalnızca bir ırkı kim temsil ediyor, diye istifhamlarımız olmazdı. İçinde bulunduğumuz ve insanların yaşadıkları ruh hali “Kemalizmin büyük bir başarısı” sayılmalı…

Tek başına Türk milletinin karşısında mağlûp olan Kemalistler, bu defa Avrupalı neocon ve neoliberalleri arkalarına tam almışlar. Zira, “Kürt problemi” Ankara’dan daha çok Washington, Londra ve Brüksel’de konuşuluyor. Amerika ve İngiltere hükümetleri nezdinde kuvvetli olan bu global kaos ve savaş taraftarlarına, AB içindeki barış karşıtı din düşmanları da katılınca, hatırı sayılır bir kuvvet doğuyor.

Türkiye’yi demokrasiden mahrum eden “Kemalist ihtilâllerin” hepsi ruhlarını meşhur 31 Mart 1909 Selânikliler hareketinden alır.

Ta Osmanlılar zamanında, dünyanın çok az bir kesiminde konuşulurken, millet olarak “demokrasi” yoluna girmiş bu millet… Selânik’ten gelen 3. Ordu ile bu yolculuk akamete uğratılmış. Ermeni tehcirini gerçekleştiren Selânikli Talât Paşa ve rüfekası, hâlâ bu milleti sıkıntıya sokuyor. O günkü Selânikliler Ermeni tehcirini gerçekleştirmişler, sonradan gelenler de Kürt tehcirlerini… 31 Mart ihtilâlinden kuvvet alarak Türkiye’yi hak ve hürriyetlerden mahrum bırakan bütün Kemalist ihtilâllerin hedefiydi Kürtler… Şeyh Said, Bitlis-Hizani, Dersim ve Ağrı hadiseleri başta olmak üzere doğudaki bütün kıyım ve tehcirlerin arkasında Kemalistlerin olduğunu herkes biliyor.

Koca Türkiye, bir avuç Marksist Kürtçü ile uğraşıyor. Bir avuç, fakat içeride Kemalistlerden, dışarıda neocon ve neoliberallerden maddî-mânevî tam destek alıyorlar. 12 Eylül darbesiyle başlayan zulümden dolayı Türkiye’yi dünya efkârında ve AİHM’de mahkûm ettirip milyarlar ödettiren Kemalizmi sorgulamak yerine, faturayı doğudaki mazlum vatandaşlarımıza ödetmişiz bugüne kadar… Ermeni tehciri ile Kürt tehcirlerinin aynı kapıya çıktığını ve aynı zihniyete ait olduğunu hükümetimiz dünyaya anlatabilse, neocon ve neoliberallerin başlattıkları ablukayı birkaç toplantı ile hallaç pamuğuna çevirebilir. Ama Kemalizm ile yüzleşemiyorlar… Zira son zamanlarda yükselen neoliberal-neokemalizm ittifaklarından çekiyorlar… Ve kuzu kuzu Erbil’e taşınıyorlar. Sonra düzenli İmralı toplantıları… Sonra da, Diyarbakır’ı Marksist Kürtlere bırakarak onlarla anlaşmaya çalışıyorlar.

Düne kadar Apo’nun veya onun paralelinde kurulan siyasî parti hareketlerinin Kürtleri asla etmeyeceğini savunanların bugünkü halleri hayra alâmet değil. Hiç olmazsa, geçmişte DP ve AP iktidarlarının yaptıkları gibi Kürtlerin ileri gelen ailelerini sahneye çıkarabilselerdi, bu kadar sıkışmazlardı AKP kurmayları. Türkiye’nin zamanla düzene giren doğru politikalarının “Kemalist ihtilâllerle” raydan çıkarıldığını hiç ağzına almayan bir hükümetin de nihayetinde bir müdahale sonrası hükümeti olduğunu söyleyenlere hak verdiren bir tutum var. 28 Şubat kaynaklı mağduriyetleri gideremeyen ve o dönemin ekonomi pragramlarına da hiç dokunmayan AKP, anlaşılıyor ki, Atatürkçülerin tarihî Kürt politikalarına da dokunmuyor. ‘Körle yatan şaşı kalkar.’ George Soros’un tekelindeki paralarla üretilen politikalar ancak buraya ulaştırır. Demokratlar zamanında Kürtleri TBMM’de temsil eden köklü ailelerin isimleri Ankara’da var. Fakat 12 Eylül’de Kürtçe konuşmayı yasaklayan ve ileri gelenleri hapishanede “rehabilite” eden zihniyetle hesaplaşamıyor hükümet. Hattâ tam tersine, Kemalizmin travmaya sebep olduğunu söyledi diye deneyimli Kürt siyaseçisi M. Dengir Fırat’ı AKP kızağa çekmedi mi?

Kaldı ki batıdaki Kürt nüfusu doğunun tam on misli. Bağdat harabeleri üzerine eski ajanlarına Kürt devleti kurduranlar, Türkiye’nin gözünün yaşına hiç bakmıyorlar. Demokrasi ve adaletin olduğu bir Türkiye’de “Kürt problemi” diye birşey olamaz. Irkların birbirine mezcolduğu Türkiye’de ırkî bir fitnenin olamayacağını AKP önce neoliberallere anlatmalı. Hukuka ve demokrasiye muhtaç olan yalnızca Kürtler değil Türkiye’de. Bütün millet hukuksuzluğun mengenesinde inliyor.

PEKİ ÇÖZÜM?

Çözümü herkes az çok hissediyor. Din ve vatan ortak paydasında eriyen Anadolu’daki ırklar, dilde de bir teknede yoğruldular. Akrabalıklar o kadar ileri gitmiş ki, ancak levh-i mahfuz ayırd edebilir köklerimizi. Kaldı ki, ırkçılığı o tarihte bayraklaştırmış Avrupa ülkeleri nihayet “göçmenistan” tabirini kullanmak zorunda kaldılar. Hükümet bu meseleyi ayrılıkçılığa götürmek isteyenlerin oyununu bir referandumla bozabilir. Kürtlerin kahir ekseriyetinin “Hayır, biz Türkiye’den ayrılmak istemiyoruz” diyeceğinden emin olduğumuz böyle bir referandum, hem Brüksel, hem Londra ve Washington’daki ikinci Avrupalılara haddini bildirebilir. Yeter ki inisiyatif alınabilsin. Edirne, Marmaris, Manisa ve İzmir’deki Kürt nüfusunun Şırnak, Beytüşşehab, Cizre ve Nusaybin’den daha az olduğunu söyleyemeyeceğimize göre, bu kaynaşmışlık net bir şekilde ortaya konulursa, “birileri” açıkta kalır ve bir oyun bozulur.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. aynı referandumda şu çok savunulan %10 seçim barajı da dikkate alınarak %10 ve üstü talep gelmesi halinde kendi anadillerinde tv kurmu ,eğitim ve öğretim hakkı da verilmeli.var mısınız?

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*