Camiye git, namaza gelenleri iftara getir!

Eskiden Müslümanlar, iftarlarını bir hurma veya su ile açar, ondan sonra da camiye gidip, akşam namazını cemaatle kılıp, öyle evlerine gelip, iftar yemeklerini yemeye başlarlarmış.

Hastalık vs. dışında, birçok Müslüman da böyle yaparmış. Ta ki, camiler hiç cemaatsiz kalmasın. Tam bir, Sünnet-i Seniyye (asm) hâli. Zamanımızda maalesef, buna riayet eden çook az.

İşte, o zamanların bir gününde, Halife Harun Reşid, Behlûl Dânâ’ya der ki; “Camiye git, akşam namazına gelenleri iftara getir!”

Behlûl, söyleneni yapar ve namazdan sonra, peşinde, dört–beş kişiyle saraya doğru gelir. Bunları camdan seyreden Halife şaşırır. Saraya girdikten sonra, biraz da çıkışarak; “Behlûl, bu ne hâl? Namaza gele gele bu kadar mı insan gelmiş?” deyince, Behlûl cevap verir, “Hayır, cami ağzına kadar doluydu. Ama siz bana, ‘namaza gelenleri getir!’ dediğiniz için, namaz çıkışında kapıda durup, herkese tek tek ‘imam zamm-ı sûrede (Fatiha’dan sonra okunan) ne okudu?’ diye sordum, sadece bu gördüğünüz insanlar bildi. Diğerlerinin aklı, namaz esnasında başka şeylerde olduğundan bilemedi. Siz bana “camiye gelenleri getir!’ deseydiniz, hepsini getirirdim” demiş.

Yani, ihlâs ile yapılan ibadetin hâli başkadır. Zaten namaz kılıyoruz ve bitene kadar da çıkamayacağımıza göre niye aklımızı başka şeylerle meşgul ederiz ki? O vakti, hûşû ile tam bir namaz kılarak geçirsek olmaz mı?

Bu mübarek Ramazan’da, buna benzer çok nükte, lâtife anlatılır. Ramazan, malûmunuz bir ibadet ayıdır. Aslında, o ibadetler, bizlerin, maddî-mânevî terakkiyatını sağlayan, bize faydası olan şeylerdir. Rabbimiz durduk yerde insanı zora sokup, “taşıyamayacağı yükü yüklemez ki…” Artık, bu tıp ve ilmin iyice mesafe kat ettiği asrımızda, bunların insana faydası olan şeyler olduğu tasdik ediliyor. Aynen bir fabrikanın, belli bir müddetle “bakıma” alınması gibi, Rabbimiz de bizim vücudumuzu, emretmesi sayesinde bakıma aldırıyor.

Sahurda ayrı bir hikmet, nimet, hayır ve bereket. İftarında kezâ öyle. Terâvih ise, başlı başına ve oruca bağlı olmayan, senede bir yapılan namaz ibadeti. Malûmunuz, oruç tutamayanların da terâvih namaz kılmasını, Peygamber (asm) teşvik ediyor. Onun da birçok hikmetleri var.

Bu birçok hikmetleri olan terâvih namazında, bazıları ya işkembe-i kübrasından aldıkları fetvayla ya da zayıf bir emare ile namazı kuşa çevirmeye çalışıyorlar. Allah’a şükür, altmış senedir terâvih namazı kılıyorum, şu yakın zamandaki ilimleri kendilerinden menkul bazı ilâhiyatçıların ortalığı karıştırmasına kadar biz camilerimizde veya bazen evlerimizde hep yirmi rek’ât kıla gelmişizdir. Canbazlık yapıp, takla atıp, sayıyı azaltmaya çalışanlara da hiç itibar etmemişizdir. Dünyanın lüzumsuz birçok şeyine saatlerini harcayan, film, maç, lâklaka ile saatlerini geçirenler, Allah’ın terâvih namazına gelince, yirmi dakika onlara çok geliyor. Hem de “dünya işlerinde kendimizden alttakiler, âhiret işlerinde de, üstümüzdekilere bakıp” öyle hareket etmemiz icap ederken, tersini yaparsak kazanan değil, Allah muhafaza, kaybeden oluruz.

Cenab-ı Hak, bütün ibadetlerimizi; ihlâs, huzur ve huşû ile yapanlardan eylesin. Bu sene de camilerimizde kılamadığımız terâvih namazlarımızdan dolayı yaşadığımız buruk Ramazan sevincimizi tatlı sevinçlere vesile eylesin inşâallah! Sahurunuz, orucunuz, iftarınız ve terâvih namazlarınız kabul olsun.

Devam eden Ramazan günleriniz de mübarek olsun! Sıhhat ve selâmetle günlerimizin geçmesini, Rabbimiz nasip etsin! Amin…

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*