Şahs-ı manevi hata yapar mı?

Yeni Asya uzun bir süredir hizmetlerini meşveret tarzı ile devam ettirmekte. Bilhassa 12 Eylül ve doksanlı yılların başındaki sıkıntılar neticesinde teşekkül eden şahs-ı manevi, kararlarını illerden seçilmiş temsilcilerin oluşturduğu meşveret heyetinin fikir ve görüşleri doğrultusunda çoğunluk esasına göre almaktadır. Meşveret heyeti ise belli kuralların yazılı olduğu temel hizmet kitapçığındaki prensiplere göre hareket etmektedir.

Sual: Peki şahs-ı manevi hata yapar mı? Meşveret heyeti hatalı ve yanlış kararlar alabilir mi?

Cevap: Nasıl ki şahıslar hata yapar, öyle de şahıslardan oluşan şahs-ı manevi de hata yapar, yapabilir. Bu nedenle meşveret heyeti de hatalı kararlar alabilir. Çünkü meşveret kararları bir ölçüde içtihat kararlarıdır. İçtihatlarda ise isabet edilirse iki sevap, isabet edilmez ise bir sevap verilir.

Bu nedenle pekala ki meşveret kararlarından hatalı sonuçlar da çıkabilir. Hatta bırakın hata yapmayı bazen meşveret ve istişare kararları sizin ve grubun aleyhine de olabilir, bundan ciddi bir zarar da görebilirsiniz. Hatta ve hatta alınan kararlar sonucunda hayatınızı da kaybedebilirsiniz. Ama ne olursa olsun, çok büyük de zarar görseniz meşveret kararına uymak gerekir.

En güzel misal yine Resulullahın(asm) hayatında.

İşte Uhud harbi esnasından yaşananlardan konumuz ile ilgili bir kesit:

Bedir’de büyük bir mağlubiyet alan Mekke müşrikleri intikam için Medine’ye sefer düzenlerler. Peygamberimiz(asm) bu savaşın nasıl olacağı yönünde ashabı ile istişare eder. İki görüş öne çıkar: Birisi, düşmanı dışarıda karşılayıp göğüs göğüse savaş; diğeri ise Medine içinde kalıp müdafaa savaşı yapmak. Peygamberimizin(asm) görüşü müdafaa harbi yapmak iken, meşveret sonucunda düşman ile dışarıda savaşmak kararı çıkar. Peygamberimiz(asm) de kemal-i teslimiyetle bu karara uyar. Hatta sonradan bazıları bu karardan vazgeçirmek isteseler de O meşveretin kararını icra eder. Ve Uhud meydanında iki ordu karşılaşır. Önceleri galip olan Müslüman ordusu okçuların yerlerini terk etmesi sonucu meydana gelen bozgunla kısmi bir mağlubiyet yaşar. Ve orada Hz. Hamza da içinde olmak üzere yetmiş kişi şehit olur.

İşte meşveret kararı neticesinde yetmiş kişi şehit olup, ordu da mağlubiyet yaşıyor. Ama dikkat ediniz, hiç kimse meşveretin kararına itiraz etmiyor. “Ben şöyle dedim, sen şöyle dedin” diye bahaneler uydurmuyor. Sadece münafıklardan Abdullâh bin Übey, “Muhammed beni dinlemedi, çocukların görüşüne uydu” diye münafıkane bir fitne düşüncesi ile beraberindeki üç yüz kişilik fitne grubunu alıp, savaş başlamadan geri dönüp gidiyor. Bu sayede hak ve batıl birbirinden ayrılmış oluyor.

Peki Müslümanlar o meşveret kararı neticesinde tam olarak mağlup mu oluyorlar?

Elbette ki hayır. Belki zahiren bir mağlubiyet yaşanıyor. Yetmiş kişi de şehit oluyor. Ancak yakın bir gelecekte başta Halid bin Velid, Amr İbni As gibi Uhud’daki müşriklerin komutanları ve orada savaşanların kahir ekseriyeti Müslüman oluyor. Yani meşveretin kararı yine nihayetinde, belli bir süre sonra hayır oluyor.

Sual: Peki meşveret, meşveret diyoruz da benim düşüncemi kimse nazar-ı dikkate almıyor. Hep bana göre yanlış kararlar alınıyor. O zaman da ben bu meşveret içinde niye durayım?

Cevap: Şayet kimse senin düşünceni nazara almıyor ise, ya senin düşüncen yanlış, ya da sen düşünceni doğru bir şekilde anlatamıyorsun. Bu noktada kendi düşüncelerini gözden geçirmen gerekir. Yok ben burada durmam, meşveretin artık bir önemi kalmamış dersen o zaman Allah korusun Abdullah bin Übey gibi bir hataya düşmek ihtimali var. Çünkü Abdullah bin Übey de meşveret kararının yanlış olduğunu öne sürüp savaş meydanını terk ederek büyük bir fitne kapsını aralamıştı. Neticede ne oldu? Tabi ki Allah hikmeti gereği, zahiren bir mağlubiyet yaşansa da, nihayetinde yine Müslüman ordusunu galip kılmıştır. Bu nedenle meşveret kararlarını beğenmeyip de terk etmek yerine, hatalı bir kararı kendi içinde düzeltmeye çalışmak ve meşveret heyetinin kararları doğrultusunda hizmet edip gayret göstermek hep Allah’ın yardımına vesiledir.

Sual: Güzel diyorsun da, meşveret seçimlerini ve istişare kararlarını etkilemek için geri planda çeşitli entrikalar, ayak oyunları, manipülasyonlar yapılıyor. Bu da meşveret kararlarını doğrudan etkiliyor. Bu durumda ise istenmeyen sonuçlar ortaya çıkıyor?

Cevap: Öncelikle koskoca bir meşveret heyetini ayak oyunlarına geliyor diye suçlamak doğru değil. Evet, her seçim düzleminde küçük rekabetler olabilir. Ancak entrika, ayak oyunu, manipülasyon ve diğer fitne girişimlerine ihtimal vermiyoruz. Zira Müslüman açık olur, net olur, mert olur. Çünkü Müslüman ayak oyunlarına girmez, bir mübarek heyetin arkasından entrika çevirmez, kainatı ilgilendiren hayati kararlarda manipülasyon yapmaz ve fitneye alet olmaz. Hele ki bu fitne türü hareketleri bir Nur Talebesi hiç yapmaz. Şayet bilerek ve isteyerek ve kast-ı mahsusla böyle fitneye giriyorsa bu kişi Peygamberimizin(asm) safında olmak yerine, Abdullah bin Übey’in fitne ordusunun arkasından gitmeye çalışan bir gafildir. Ya da Mehdi’nin ordusunun bir ferdi olmak yerine Süfyan’ın fitne ateşine odun taşıyan bir zavallı durumuna düşme ihtimaline daha çok yakındır. Bu tür duruma düşmekten Allah hepimizi korusun.

Elhasıl her ne surette olursa olsun meşveretin aldığı kararlara uyulacak. Bu kararların başarısı için var güçle çalışılacak. Hatalı bir görüş var ise bu da yine sabırla ve daire içinde kalınarak aşılacak. Aksi takdirde büyük bir hüsrana düşmek ihtimali var. Rabbim hepimizi son nefesimize kadar bu hizmetin içinde tutsun. Amin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*