Tesettür insanîdir

Güzel ile çirkinin mücadelesi tarihi Adem (as) babamızla başlar. İki kutbu temsil eden bu kelimelerin isimlerini değiştirmek, mahiyetini değiştirmeye yetmiyor. Yan yana giderken her türlü çatışmaya sahne olmuş iki yolun nereden kaynaklandıklarını ve nerede son bulacaklarını da okuyucularımız bizden daha iyi bilirler.

Ahirzamanda dehşetlenecek şerrin tasvirini Allah’tan duyan Peygamberler; söz konusu çirkinlik, şer, tahribat ve tefessühten yine Allah’a iltica etmişler, O’na sığınarak O’ndan yardım dilemişler. Bu dehşetli zamanın başlayıp başlamadığına, bizi içine alıp almadığına ve ne vakte kadar devam edeceğine dair rivayetleri hadis kitaplarından okuyunca ateşin bacayı sardığını görüyoruz. Zira tarifler, tarihler ve tasvirler zamanımızı ve bizi ele veriyor. Eş zamanlı olarak dünyanın yedi kıtasında fitne ateşlerini çıkarabilecek, dünyayı global olarak tahribe yönelecek ve tüm mukaddeslere karşı savaş açabilecek dehşetli cereyanın ancak bu ahir zamandaki “dinsizlik” cereyanları olabileceğini hadiseler göstermiyor mu? Bu dehşetli zamana, kuvve-i mânevîyeleriyle bize arka çıkan ve mücahedemizde bizi destekleyenlerin tabiriyle “helâket ve felâket” asrı diyeceğiz.

Felâketin boyutları, tahripçilerin güçleri ve müfsitlerin ellerindeki imkânlar gösterdi ki, klasik mücadele metodlarıyla bu düşmanla başa çıkmak mümkün değil. Bu zamanın düşmanına galebe çalacak yeni Kur’ânî ve Peygamberî metodlara olan ihtiyacımızı yine zaman göstermiyor mu? Bediüzzaman maddî kılıçların kınlarına gireceğini seksen sene önce söylemiş. Fakat biz uzun sürede Türkiye’de ve Oniki Eylül’den bu yana da İslâm âlemine anlatmakta güçlük çektik. Bakışları maziye, kendileri geleneğe takılan Müslümanlarımız, zamanın hükmünü musibetlerle beklediler. Yolların bitamamiha tıkandığını nihayet 11 Eylül’le birlikte gördüler.

Cihanşümul bir mücadelede “cihanşümul” ittifaklara ihtiyaç vardı. Müslümanların savundukları Kur’ânî prensipleri sair kıtaların merkezlerinde savunacak “Müslüman bilinmeyen” müttefiklere ihtiyaç vardı. Çin’den Brezilya’ya, Kuzey Asya’dan Afrika’ya kadar “dinsizlik cereyanları” organizeli cemaatler halinde hareket ediyorlardı. Zira zaman cemaat zamanıydı! İşte böyle bir mücadele zemininde “klasik cihad metodlarını” kullanarak muvaffak olunamayacağını anlamak için Müslümanların çoğu musibetleri beklediler. İsa’ya (a.s) inandıkları halde Peygamberimizin onun ve onun cemaatiyle ilgili verdiği programı nazara alamadılar. Düşünce ve araştırma tembelliğinin belâsıyla bin sene önceki hayata takılıp kaldılar. İlmî inkişafların gerisinde kalıp içleri sızlarken bilim adamlarının el yordamlarıyla ulaştıkları Kur’ânî prensiplerin farkına varamadılar. Uzun cehd ve gayretler sonucu kendilerine yaklaşan ilim adamlarının ellerini tutamadılar. Halbuki, zamanın ihtiyarlığına paralel gençleşecek Kur’ân’a yoğunlaşsalardı, kağnıların yürüdüğü yolları uçarak geleceklerdi. Fıtratlarını, aile ve nesillerini, ahlâk ve çevrelerini koruma gayretiyle “dinsizlik cereyanlarıyla” ölesiye tutuşan İsevîlerden habersizce “helâket ve felâket” asrını yaşamanın mümkün olmayacağını Resuller Resulü (asm) haber vermesine rağmen, İslâm âlemi bigâne kalınca, mülkleri bombalanıp, izzet ve şerefleri yara aldı. Bu dost ittifakların zemin ve şartlarını haber veren “Şam Hutbesinden” bigâne kalmanın cezası hakikaten ağır oluyor.

Yukarıdaki uzun girizgâha bir-iki müjde için mecbur oldum. Dinsizlik cereyanı aileyi ve nesilleri tahrip sadedinde Avrupa’da çıplaklığa hız vermişti. Buna karşılık fıtratı korumakla kendilerini vazifeli bilen ilim adamlarıyla İsevîler, bu ahlâkî bozulmaya bir sınır getirdi. İşyerlerinde ve devlet dairelerinde erkeklere cinselliği çağrıştıracak düzeydeki aşırı açık-saçıklığa yasak getirildi. Malûm medya burada da karşı taarruza geçti, fakat hürriyet ve şeffaflık salvolarını boşa çıkardı. İslâmî tesettürle heryerde çalışılmasına karşın müstehcenliğe getirilen sınırlamada, başarı Müslümanlara direkt olarak ait değildi.

Diğer bir müjde de yine dünya çapında organize olmuş bir zındıka komitesine İsevîlerin indirdikleri darbeydi. Sefahat, ifsat ve devletlerin işlerini karıştırmada mahir söz konusu komite çok önemli bir elemanını kaybetti.

Dinsizlik cereyanlarına karşı verilen mücadelenin dehşeti de, heyecanı da burada başka oluyor. Hürriyet, şeffaflık ve yargıya olan güven İsevî ruhanilerle ehl-i ilmin işini kolaylaştırıyor. Anadolu’da hâlâ hürriyet, meşveret ve şeffaflığı bayraklaştıramayan Müslümanların kulakları çınlasın!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*