44. senesinde 1977 seçimleri…

44. senesinde, 1977 seçimleri…

Başta genç kardeşlerimiz olmak üzere, birçok arkadaşımız, zaman zaman yazdığımız hatıralarımız münasebetiyle, artık tarih olmuş ve gelecek kuşaklara ışık tutması bakımından, diğer hatıralarımızın da kayda geçirilmesini istiyorlar.

Biz de, onlara ” İnşaallah!” diyerek, Cenab-ı Hakk ömür verdikçe, o hatıraları, yazmaya çalışacağımıza dair söz vermiştik.

İşte onlardan, bu meyanda, bizim hayatımızda mühim bir yer işgal eden 1977 seçimlerinin sene- i devriyesinde, onu anlatalım istedik.

5 Haziran 1977 seçimleri, Türkiye tarihinin en acaib ve krıtik bir seçimiydi. Üstad Said Nursi Hazretlerinin, 1950 li senelerde, partileri tahlil ettiği bir mektubunda, hiçbir zaman onlara ” Cumhuriyet” vasfını münasip görmeyip, ” halk partisi” diye hitap ettiği, CHP’ ye, (din ve millet düşmanlığından vazgeçmediği müddetçe) ” ….bu asil Türk milleti ihtiyarıyla o partiyi katiyen iktidara getirmeyecek. Çünkü Halk Partisi iktidara gelecek olursa, komünist kuvveti, aynı partinin altında bu vatana hakim olacaktır…” demiştir.

Ve üstadın sözü aynen tahakkuk etmiş, o tarihten itibaren CHP, ” Milletin isteği ve oyuyla”, hiçbir zaman, tek başına iktidar olamamıştır. Ancak, hile ve hud’a ile koalisyonlar şeklinde olmuştur. 50 demokrasi zaferinden sonra, başrolünü oynadığı, 60 ihtilalinden sonraki ilk koalisyon ile tekrar hükumet olmuştu.

Daha sonra, yine millet, kendi partisi olan, DP’ nin devamı olarak gördüğü AP yi, “kendi hür, irade ve reyiyle” iki defa iktidara getirmiş, ama ondan sonra da, Demokratların beline vurulan kazmadan sonra, daha da belini doğrultup, tek başına iktidar olmasının önünü kesen 71 muhtırasından sonra bir daha tek başına iktidar olamamıştı. Ve o ihtilalciler yüzünden, artık Türkiye’de, ” koalisyonlar devri” başlamış oldu.Tabii, o zamanki millet ve din düşmanı, komünizme payanda olmaya çalışan CHP’nin, tekrar koalisyon şeklinde acib ve acube hükumetleri olmuştu.

O muhtıra sonrası yapılan seçim ile, siyaset arenasına giren, “namaz kılan” zihniyet, ” namaz kılmayan kardeşleri” olduklarını, o zaman yeni anladıkları, Ecevit ve şurekasının küçük ortakları olarak, onlara hükumet yolunu açmışlardı. O seçim, 1973 seçimiydi. Senelerin İnönü’ sünü devirip, komünist kuvvetine payanda olan Ecevit’li CHP’nin, aynı zamanda bir ilk olarak, hileli ve mükerrer oy kullanılan seçimiydi. O seçime kadar, oyları %20yi geçmeyen CHP oyları, o seçimde, mükerrer oy olarak, %33 e çıkmıştı. Demirel, bu ” mükerrer” oylara, sık sık atıfta bulunurdu. Bu “mükerrer oy” kullanmanın bir küçük numunesini, biz bizzat tespit etmiştik.

44. senesinde 1977 seçimleri

İşte, üstadın söylediği hakikat tam da, o 77 seçimlerinde tahakkuk etmiştir. O seçimde, iç içe geçmiş bir çok hadise yaşadık.

Seçimden önce, sandık seçmen listesi yenilenecekti. Haber aldık ki, Ankara’ nın Çinçin ve Yenidoğan semtleri tarafına, devlet, sayım memuru gönderecek adam bulamıyormuş. Sebebi de, 12 Eylül öncesinin o kargaşa döneminde, oralar Maocu komünistlerin hakimiyetinde olduğundan, can emniyeti bakımından kimse, korkudan kabul etmiyormuş.

Bizler, o seçimin, üstadın işareti olan, Mevlana Halid’den bir asır sonra gelecek Mehdi’nin askerlerinin gayreti içerisine girip, serden geçmiş, candan geçmiştik. Şükür gözümüzde korku yoktu. İki arkadaş, daha doğrusu, iki nur kardeş, Altındağ ilçe seçim kurulu başkanı hakimin yanına gittik. O zaman 25 yaş civarındaydık. Hakim ile aramızda şöyle bir diyalog geçti:

– Buyurun gençler, ne istiyorsunuz?

– Hakim bey, duyduk ki, Altındağ’daki bazı yerlere sayım memuru ihtiyacı varmış, biz onun için geldik.

Der demez, adam şöyle bir doğrulup, bizi yukarıdan aşağı süzerek;

– Eee, ne istiyorsunuz?

– Biz, oralara sayım memuru olarak gitmek istiyoruz.

Şaşırarak, şöyle bir daha bizi süzdü ;

– Siz, oranın tehlikeli yerler olduğunu bilmiyor musunuz?

– Biliyoruz.

– Ya yavrum, sizi orada öldürürler, korkmuyor musunuz?

– Hayır, korkmuyoruz.

Neyse, neticede ikimizi de, birbirimize yakın yerlere vazifelendirdi. Ne yapacağımızı, nasıl muamele edeceğimizi anlatıp, 73 seçim öncesi seçmen listesini verip, ona göre yenilemeyi yapacağımızı ve ayrıca, sayım günü sokağa çıkma yasağı olacağından, bize birer tane de ” görevli” kartı verdi.

Defteri alıp, akşam eve gidince hem inceleme, hem de şöyle kaç kişilik bir liste olduğuna bakayım dedim. Aman Allah’ım! Şok olmuştum. İki yüz elli kişilik kadar defteri incelediğimde, küçük dilimi yutuyordum. Bir kişi, yüz iki defa kendisini yazdırmıştı. “Ali Aslan” diye bir şahıstı bu. Hani her sayfada ayrı ayrı olsa iyi, öyle de değil. Aynı sayfada iki üç defa yazılmış. Acaba, aynı isim, soy isim olur da, ana-baba ismi, doğum yeri, tarihi filan farklı olur mu? dedim, o da değil, hepsi aynı şahıs.

Demek ki, bu ” mükerrer oy kullanıldı” feryatları boşuna değilmiş. Sayım günü evleri tek tek dolaşıp, o tehlikeli girdaba girdik ama bizim ne görüşte olduğumuzu sezdirmeden. Bize, evinde olmayan kaç kişiyi yazdırmaya çalıştılar, kafa sallasak da, sonradan, onların hepsinin doğrusunu yaptık. Acaib kılıklı Maocular, her gittiğimiz eve peşimizden gelip, adeta bizi tehditvari bakış ve hareketleriyle yönlendirmeye çalışıyorlardı. Meşhur ” yüz ikilik” Ali Aslan ile de tanıştık. Neticede, listeyi sonradan düzgün bir şekilde yaptık.

Yani, biz kendi gayretimizle bunu yaptık. Demek ki, memleket çapında yapılan listeler, hep böyle mükerrer oy getiren cinstendi. Ve bu listeler, 77 seçimi neticesinde, CHP ye, tarihinde olmayan (tek parti hariç) bir oy patlaması yapmış, haram ve hileli oylarla %42 ye yakın bir oranla birinci parti olmuştu.

Ve seçimden evvelki günler… Bu seçim çok mühimdi. Abiler, bize tahşidat yapıp, “bu seçimde eğer gayret gösterilmezse, Allah muhafaza, komünist kuvvetin, halk partisi kanadı altında bu vatana hakim olacağını” söyleyip, bizleri harekete geçirdiler. AP teşkilatının, samimi bir gençliği yoktu. Onlara, faaliyetlerinde yardımcı oluyor gibi görünenlerin çoğu, para vs. karşılığı bu işi yapıyor gibi görünüp, partiyi çarpıp kayboluyorlardı.

Bizler AP teşkilatlarına gidip, seçim çalışmalarına iştirak edeceğimizi beyan edince, hem şaşırdılar, hem de ( maddi imkan olarak) neler istediğimizi sordular. Biz de, hiçbir şey istemediğimizi, sırf Allah rızası için, komünizm tehlikesine karşı çalışmak istediğimizi söyleyince, o zamanki il başkanı,” ya gençler, şimdiye kadar neredeydiniz? Siz nasıl insanlarsınız böyle? Daha öncekilerin sigaralarına kadar alırdık” demesi bizi de şaşırttı. Sadece bize, köyleri ve beldeleri dolaşmak üzere vasıta temin etmelerinin kafi olduğunu söyleyip, başkaca bir şey istemediğimizi ihsas ettirdik

Nur Talebeleri CHP’ye engel oldu

O mevsim, bizim imtihan zamanımızdı. Normalde, 1975 senesinde üniversiteyi bitirmemiz icap ederken, bazı sebeplerle uzatmaları oynuyorduk. Ama artık, her şeyi bir yana bırakıp sahaya indik. Arkadaşlarımızla, köy köy dolaşıyorduk. Vatandaşa şunları söylüyorduk “bizim asil işimiz particilik değil, biz büyük bir tehlike sizlere anlatmaya geldik. Bizim esas gayemiz bir bina yapmak. Ama haber aldık ki, yukarıdan bir sel kopmuş geliyor. Biz bina yapmayı bırakıp, hemen etrafına, set yapmaya başladık” tabii, çeşitli şekillerde, aynı zamanda, insanlara, Risale-i Nur hakikatlerini de anlatıyorduk. (Halbuki o zaman haksız kanunla “nurculuk propagandası yapıyorlar” diye, şikayet de edilebilirdik) şükür, aldırmıyor ve korkmuyorduk. Anlattıklarımız, insanların çok hoşuna gidiyordu. Bir tanesi dedi ki; “ya gençler, siz şimdiye kadar neredeydiniz? Ne güzel şeyler anlatıyorsunuz böyle. Ben 40 yaşındayım, şimdiye kadar hiç böyle güzel şeyler duymadım” deyince, biz de biraz latifeli olarak ” abi, biz o zamanlar dünyada yoktuk ki, biz 25 yaşındayız.” diye cevap verdik.

Neyse, köy kahvelerinde ahaliyi toplayıp anlatıyoruz, tehlikenin büyüklüğünü söylüyoruz. “hangi partiden olursanız olun, oyları bölmeyin” filan diyoruz. Bir iki kahvede, CHP ve MSP lilerle karşılaştık. İkisi bir olup, bize vurmaya çalıştılar. Ama millet, hep bizi haklı gördü. Hatta hiç unutmuyorum, bir tane CHP li, ismini söylemişti orada, yanılmıyorsam, ” Bekir Adıbelli” idi ismi ve Kızılcahamam’ lı idi. Seçimden sonra bir baktık, milletvekili yeminlerinde, o zat yemin ediyordu. meğer o milletvekili olacakmış, propaganda yapıyormuş. Biz Allah, lillah için.

O zaman diğer sağ gruptaki arkadaşlarımıza diyorduk, “etmeyin, eylemeyin, büyük bir tehlike var. Bu seçimde bari oyları bölmeyin” ama dinleyen kim. ” Küçük olsun, benim olsun” hesabı yapıyorlardı. Neyse, seçim bitti, seçim akşamı MHP ve MSP li arkadaşlarla beraber ders çalışırken bir taraftan da, seçim neticelerinin açıklanmasını bekliyoruz. TRT nin tek bir kanalı var o zaman.

Neticeler açıklanmaya başlayınca, herkes kendi partisini takip ediyor. Biz de, AP, CHP ‘yi. Nasıl CHP, 200 milletvekili sınırına dayandıysa, MHP li arkadaşlar da, artık kendi partilerini bırakıp, onlar da bizim gibi AP- CHP yi saymaya başladı ve bizden çok korku ve endişe sardılar. “Ya, CHP tek başına gelirse ne yaparız?” demeye başladılar. ” Biz, size ne diyorduk?” dedim.” Haklıymışsın gardaş” dediler. Neyse, olan olmuş, haram mükerrer oylar bir noktaya kadar gelip durmuştu. CHP, her şeye rağmen, 213 milletvekilinde kalmıştı.

Hayret! Asrın Bediisi nasıl da, seneler evvel bilmişti? Bir asır evvel gelen o asrın kutbu Mevlana Halid’ in talebelerini anlatırken ne demişti? O zaman, meşhur 93 (1877-78) Osmanlı- Rus muharebesini kastederek, mealen şöyle diyordu. “Bu muharebede Rus kuvvetlerini, Mevlana Halid’in talebeleri, Ayastefanos ( Yeşilköy) önlerinde durdurduğu gibi, ‘bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdinin şakirtleri olabilir.’ “diyerek, büyük bir işarette bulunmuştur. Onu, şükür bizler, içinde yaşayanlardan olduk. Bir asır sonraki şer, 77 seçimiydi. Rusların durdurulduğu Yeşilköy’ün, İstanbul’un merkezine uzaklığı 13 km. olduğu gibi, Mehdi’ nin şakirtlerinin gayretiyle o seçimde, CHP, 13 milletvekili noksanı ile seçimi gasbedip, tek başına iktidara gelememiştir. (sonraki başka bir hile, adam kandırmalar, Güneş motel filan başka tabii) Her iki hadisedeki benzerlikler manidar olduğu gibi, her ikisindeki “13” rakamı da çok acaipti.

Evet, bizim bir sene okuldan geç mezun olmamıza mal olduysa da, şükür Üstadımızın bir hakikatli sözü daha tahakkuk etmişti. Bizler de, “Mehdi’nin o şakirtleri” unvanına layık olmuştuk Elhamdulillah.

Daha sonra, Demirel‘i Güniz sokaktaki evinde ziyaretine gittiğimizde, yanındaki kurmayları ile otururken, biz içeri girince ayağa kalkarak, onlara bizi işaret edip, “beyler, bu gençlere iyi bakın! Bu gençler, adsız kahramanlardır. Bunlar, ülkeyi halk partisine teslim etmeyen gençlerdir” demişti.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Vay be…bu abilerimiz ne kahramanlarmış beee. Demek ” Mehdinin şakirti” olmak kolay değilmiş. Tebrikler kahraman abiciğim.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*