Ankara’da üç gün

Image

Geçen Şubat ayında gazetemizin 41. yıl yemeğine iştirak etmek için İstanbul’a gitmiş, gazete binamıza da uğramıştım. Yazı işlerinde arkadaşlarla sohbet ederken, yazılarımızdan söz açılınca, “Yeni Asya’da yazmak” başlıklı yazımıza me’haz olmak üzere gazetemizin ilk yıllarında çıkan eski bir yazımızı bulmayı arzu etmiştik. Arkadaşlarımız sağ olsunlar, gazetemizin emektar arşiv sorumlusu Selahaddin Vatansever ile bizi tanıştırdılar. Beraber arşive indik.

İlk yılların gazetelerine şöyle bir bakalım derken, müşahede ettik ki, ilk bir-iki yılın gazeteleri arşivimizde yoktu. Bu nasıl olurdu, bir gazetenin en büyük damarlarından biri olan arşivde nasıl eksiklik olurdu? Ama olmuştu işte. Taşınmalar, tecezzîler, v.s. gibi sebeplerden dolayı olmuştu bir kere. Çaresi bulunan şeyde acze düşmemek prensibiyle, biz bunları temin edeceğimizi söyleyince Selâhaddin Bey sevinerek, tekrar yazı işlerine çıkıp, arkadaşlarımıza da bunu söylememizi istedi. Yukarı çıktığımızda, bunun nasıl olacağını, kendilerinin temin edemediklerini söylediler. Biz de, Ankara’da kadim dostumuz, yarım asırlık sarsılmaz ve bu dâvâdan hiç inhiraf etmemiş, bindiği trenden atlamamış bir ağabeyimizin olduğunu, tâ başından beri gazetemizi biriktirdiğini söyleyerek, ondan temin edebileceğimizi söyledim.

Bu ağabeyimizin kim olduğunu sordular.

“O, pek öyle öne çıkan bir ağabeyimiz değildir, her zaman bu dâvâda ayak olmayı baş olmaya tercih eden sadık bir ağabeyimiz, İsmail Yaman” dediğimde, “O ağabeyden daha önce istenmiş, ama alınamamış her halde” dediklerinde, eski hukuk ve samimiyetimize istinaden, “Yok o ağabeyimiz bizi kırmaz, bize verir” dedim. Ve orada İsmail Yaman Ağabeyime telefon ettim, durumu bildirdim. “Hay, hay Osman kardeş! Hem ayrıca eski İttihadlardan ve diğer ihlâs, uhuvvet, v.s. de var, onları da veririm” dedi. Orada arkadaşlarımızla beraber nasıl sevinmiştik.

Bursa’ya döndükten sonra ne zaman nasıl gidileceğini kararlaştırdık. Ve nihayet geçen günlerde biz Bursa’dan otobüsle, Selahaddin Vatansever de şoförümüz Mehmet kardeşimizle Ankara’ya vasıl olup buluştuk. Tabiî öncesinde, İsmail Ağabeyi arayarak durumu bildirdim. Ayaş’ta köyde imiş, bahçe işleri ile uğraşıyormuş. Bizim için geleceğini söyledi ve sağ olsun işini, gücünü bırakıp Ankara’ya geldi. Biz de Selâhaddin ve Mehmet kardeşlerimizle birlikte, Ankara’daki üç fedakâr arkadaşımızı da(Erdinç Adıbelli, Ahmed Üzmez, Sirac Çınar kardeşlerimize ayrıca teşekkür ederiz) alarak İsmail Ağabeyin evine gittik. Arşiv üzerinde yaptığımız yarım günlük bir çalışmadan sonra gazetelerimizi alarak İstanbul’a yolladık.

İsmail Yaman Ağabeyimiz gerçekten hasbî bir Nur Talebesi, çelik gibi dimdik ayakta. Bizimle 40 yıllık kadim bir dostluğu olan ağabeyimiz. Anne tarafımdan hemşehrim. EGO otobüs işletmesinin emekli şoförlerinden ve aynı zamanda da, aynı işyerinde teknik eleman olarak çalışan babam ile ağabeyimin de mesai arkadaşı.

O arada kendisiyle röportaj da yaptık. Orada anlattıklarının bir yerinde dedi ki; “Zübeyir Ağabey rahmetli olmuştu. İş yerinden ‘Ağabeyim vefat etti’ diye izin istedim, İstanbul’a cenaze merasimine gittik. Dönünce ölenin adını soyadını sordular, ben de ‘Zübeyir Gündüzalp’ dedim. Soyadının tutmadığını söylediklerinde ‘O benim manevî ağabeyim’ dedim. Tabiî ondan sonra da, maaşımdan on yevmiye ceza kesmişlerdi.”

Buradan, bir kere daha bu fedakâr ağabeyimize teşekkürlerimizi bildiriyorum.

 

Image

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. sa.ibrahim özdabak a mail ile ulaşmak isredim ama bulamadım.acaba iletişim adresi var mıdır?

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*