Bundan yarım asır önceki bizim çocukluğumuzda mevsimler, bir iki müstesna hâlin dışında, normal zamanında olurdu. İlkokulda okurken sınıfımızın duvarında bulunan mevsimleri gösteren tabloda; Aralık-Ocak-Şubat KIŞ. Mart-Nisan-Mayıs İLKBAHAR. Haziran-Temmuz- Ağustos YAZ. Eylül-Ekim-Kasım KIŞ olarak belirtilir ve hemen hemen de öyle olurdu. Ama şimdilerde öyle mi? Maalesef, birbirine karışmış vaziyette. Peki, bunların sebebi nedir acaba? Neden böyle olmaktadır?
Bunun cevabını vermeden önce şunu ifade edelim ki, bu gibi tabii hadiseler tamamen Cenab-ı Hakk’ın kudret elinde olan şeylerdir. O, ne derse o olur. “Ol” der, olur. O kadar. Yoksa böyle karışık işlerin, tabiat hadiselerine bağlanması çok saçma bir şeydir. İlkokul sıralarından itibaren bizlere, yağmurun, karın nasıl yağdığı anlatılırken, “denizlerden yükselen buharlar, gökyüzüne, yukarılara çıkar, orada soğuk bir tabakaya rast gelince yağmur, daha soğuk tabakaya gelince de, kar olarak dünyaya yağar.” denirdi. Dediğimiz gibi, bu felsefe tamamen yanlış ve saçmadır. Nitekim bundan kırk yıl kadar önce Ankara ziraat fakültesinde okuyan bir arkadaşım anlatmıştı. Bir gün yağışlarla ilgili dersi anlatan bir prof. hocaları, bunları söyledikten sonra “bırakın çocuklar bunları! Daha kar ve yağmurun nasıl yağdığı doğru dürüst bilinmiyor bile. Bunlar tamamen Allah’ın işleri” demiş.
Gerçekten de öyle. Yahu, o buhar ne akıllıymış öyle! Az soğuk tabakaya gelince yağmur, biraz daha soğuğuna rast gelince kar olarak dünyaya dönüyor. Peki, dolu nasıl oluyor acaba? O da herhalde, biraz melez tabaka buluyor ve yağmur-kar karışımı bir şey oluyor öyle mi?
Yok, yok, hiç kafamızı yormayalım, bunlar Cenab-ı Hakk’ın kudret tezahürlerinden başka bir şey değildir. O zaman, fen ve felsefenin zirveye çıktığı çağımızda, onlara da müdahale edelim haydi! İstediğimiz zaman yağdıralım, istediğimiz zaman yağdırmayalım! Bırakın onları, daha bu gibi semâvi hâdiseler, âlem-i gaybtan, âlem-i şahâdete, yani Cenab-ı Hakk’ın, insanlara o hadiselerin meydana geleceğini bildirmesi anından sonra bile, bu zamanın meteoroloji ilmi tam tahminde bulunamıyor, çoğunda yanılıyor.
Bir de tabii bu meselenin başka bir ciheti var, o da şudur: Cenab-ı Hakk, bırakın hava unsurunu, yer-gök, canlı-cansız, bütün kâinatı insanın emrine vermiştir. Ama buna mukabil, insandan istediği en büyük şey de,”… İnsan, santral gibi, bütün hilkatin (yaratılışın) nizamlarına ve fıtratın kanunlarına ve kâinattaki nevâmis-i İlâhiyenin (ilâhi kanunların) şualarına bir merkezdir. Binaenaleyh, insanın, o kanunlara intisap ve irtibat etmesi (uyması ve bağlanması) ve o namusların (Allah’ın koyduğu ilâhi kanunların) eteklerine yapışıp temessük etmesi lâzımdır ki, umumî cereyanı temin etsin. (Kâinatta düzgün işleyen işler) Ve tabakat-ı âlemde deveran eden dolapların (âlem tabakalarında işleyen sistemin) hareketlerine muhalefetle o dolapların çarkları altında ezilmesin…” Yani insan, Allah’ın kâinata koyduğu kanunlara uyacak, Allah’ın emir ve yasaklarından kaçınacak ki, kâinattaki düzen bozulmasın. Yoksa kâinatın düzgün işleyen sistmine aykırı hareket eder, Allah’ın emir ve yasaklarına uymazsa, ona isyan eder, karşı çıkarsa, Rabbimiz de o kâinattaki düzeni bir anda ters çevirir, eder, sel, fırtına, yangın, deprem gibi afâtlarla bizi îkaz eder. Müslümanların, hem içeride, hem de dışarıda birbirini yeme, yok etme operasyonlarını Cenab-ı Hakk hoş görür mü? Bir de üstüne üstlük, kur’ân’ın bu asırdaki en büyük tefsiri olan Risale-i Nurlar üzerine konmak istenen ambargo da, bunun tuzu biberi olmaktadır.
Cenab-ı Hakk, maddâ ve mânevî havamızı bozmasın, bizlere acısın, her türlü afâtından korusun, içimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri helâk etmesin inşâallah!
Benzer konuda makaleler:
- Nisan ayında mıyız?
- Sabah kalkınca bir baktık ki…
- Su aziz bir varlıktır…
- Allah’ın kudretinin bir tecellisi
- Allah’ı sevmek, O’nun marziyatını yapmaktır
- Her kurban bayramından sonra böyle olur…
- Levh-i Mahfuz’da neler vardır?
- Marifetin bürhanlarından hava unsuru
- Risale-i Nur’da kudreti anlatan kanunlar
- Mu’cize nedir?
İlk yorum yapan olun