Fecr-i sadık ne zaman?

Risâle-i Nur’da bir çok müjdeli haber yer almaktadır. Bunlardan birisi de Hutbe-i Şâmiye’de geçen aşağıdaki ifadedir: “Hem de İslâmiyet güneşinin tutulmasına, inkişafına ve beşeri tenvir etmesine mümanaat eden perdeler açılmaya başlamışlar.

O mümanaat edenler çekilmeye başlıyorlar. Kırk beş sene evvel o fecrin emâreleri göründü. Yetmiş birde fecr-i sâdıkı başladı veya başlayacak. Eğer bu fecr-i kâzip de olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sâdık çıkacak.” (Hutbe-i Şamiye, s. 34)

Bu ifadeyi kısaca tahlil etmek istiyoruz. Fakat tahlile geçmeden önce Hutbe-i Şâmiye hakkında bazı tesbitlerde bulunmak gerekiyor. Zira yukarıdaki ifade eserin bir bölümü olması itibarî ile eserin bütününe bakan, eserdeki genel hedef ve maksatlardan destek ve güç alan bir ifadedir.

Bu sebeple Hutbe-i Şamiye adlı eserin genel hedef ve maksatları ile ilgili bilgiye sahip olmadan sadece bu kısa ifade üzerinde bir yorum yapmak mânânın tam anlaşılmasına engel olabilir.

Hutbe-i Şamiye nasıl bir eserdir? Maksat ve hedefi nelerdir?

Hutbe-i Şamiye 1910 yılında Şam’da Emevî Camii’nde, içinde yüzden fazla âlim zatın bulunduğu bir cemaate irad edilmiş bir hutbedir. Genel itibarî ile İslâm ümmetinin ve beşeriyetin sosyal seyrini izah eden, mühim sosyolojik tesbitleri ihtiva eden bir fikirler manzumesidir. Eser 1950 sonrası bizzat müellifi tarafından tekrar gözden geçirilmiştir.

Eserde yüz yıllık, belki de daha ilerisi için İslâm ümmetinin nasıl noktalara gideceği, bu süre içinde bütün beşeriyetin nasıl bir sosyal yol takip edeceği delilleri ile izah edilmiş. Bütün insanlık için çok mühim müjdeler verilmiş. İnsanlığın ve İslâm ümmetinin ileride barış, huzur, sükûn, mutluluk içinde güzel günler yaşayacağı ifade edilmiştir. Yazıldığı yıl itibarî ile dikkate alınırsa bu müjdelerin ne kadar önemli olduğu açıkça anlaşılır. Zira 1910 sonrası iki dünya savaşı yaşanmış, ideolojik akımlar dünyayı sarsmaya ve titretmeye devam etmiş, insanlık tarihinde görülmemiş acı, sıkıntı ve zulümler insanlık âleminde derin izler bırakmıştır. İşte bütün bu dehşetli hadiseler içinde Üstad Bediüzzaman’ın Hutbe-i Şamiye adlı eserinde ortaya koyduğu fikirler hem İslâm toplulukları, hem de insanlık için bir nokta-i istinat olmuştur.

Yukarıda naklettiğimiz ifade de bu bütünlük içinde mühim bir müjdeyi ihtiva eden bir ifadedir. Müjdenin temel noktası “Hem de İslâmiyet güneşinin tutulmasına, inkişafına ve beşerî tenvir etmesine mümanaat eden perdeler açılmaya başlamışlar” cümlesi ile izah edilmektedir.

Müjdenin mahiyeti İslâm güneşinin inkişafı ile ilgilidir. Üstad’ın yaşadığı zamana dek İslâm güneşinin önünde engel olan bazı perdeler vardır. Bu perdeler 1900’lü yılların başından itibaren açılmaya başlamıştır. İslâm güneşi bu perdelerin açılmaya başlaması ile bütün insanlığı tenvir edecektir.

İslâm güneşinin doğması ve insanlığı tenvir etmeye başlaması ise “Kırk beş sene evvel o fecrin emâreleri göründü” cümlesi ile ifade edilmiş. Bu tarih yine Hutbe-i Şamiye’de 1327 yılı olarak tanımlanmış.

Bu tarihte emareler ortaya çıkıyor. Ama İslâm güneşinin doğmasının öncesi ise 1371 yılı olarak ifade edilmiş. Bu da yaklaşık 1950-51 yıllarına tekabül ediyor. Bu durum “Yetmiş birde fecr-i sâdıkı başladı veya başlayacak” tarzında ifade edilmiş. Eğer diyor Üstad, “bu fecr-i kâzip de olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sâdık çıkacak.” Yani 1951 yılı baz alınırsa, 30 yıl, yani 1981 veya 40 yıl sonra yani 1991’de fecr-i sadık çıkacak diyor.

İşte bu noktada bazı yanlış anlamalar olabiliyor.

Zira kişi fecr kavramı ile gündüz kavramını birbirine karıştırabiliyor. Fecr-i sadık tâbirini gündüz öğle vakti ile aynı tarzda düşünmeye başlıyor. Kendi düşünce ve beklentisine göre ışığı göremeyince ister istemez bir tereddüt hâli yaşamaya başlıyor. Halbuki ifadede geçen benzetmelere dikkat edilse hiçbir şüphe hali kalmaz.

Şöyle ki:

İfadede fecr-i sadık için en son 1990’lı yıllara işaret edilmiş. Yani Bediüzzaman Hazretleri 1990 sonrasında artık önüne geçilemeyecek tarzda bir aydınlığa gidileceğini ifade ediyor. Ama 1990 yıllarında tam aydınlık görüleceğini söylemiyor. “Fecr-i sadık bu yılda çıkacak” diyor. Peki, fecr-i sadık ne demek? Fecr-i sadık güneş doğmazdan önce sabah ufkunda görülen ilk aydınlıktır. Ama unutmamak lâzım ki fecr-i sadıkta aydınlıktan çok karanlık vardır. Her taraf zifiri karanlık iken ufukta küçük bir ışık süzmesi görülmüştür. Evet, bu ışık süzmesi belki çok az bir ışıktır, ama güneşin habercisi olduğu için çok önemli bir ışık süzmesidir.

Ancak daha tam aydınlık yoktur. Fecr-i sadıkın ilk anları hâlâ karanlıktır. Hatta ışığa galip bir karanlık vardır. Bu karanlık, sabah ezanı vakti ve namaz sonrasına kadar devam eder. Ne zaman ki sabah namazı eda edilir, sonrasında ışık karanlığa galip gelmeye başlar. Fecr-i sadıktan tam güneş aydınlanıncaya kadar yaklaşık iki saat gibi bir süre geçer. Ortalama karanlığı 10-12 saat gibi düşünecek olursak fecir vakti gece karanlığının beş veya altıda bir kadar bir süreye tekabül eder. Bu süreyi yüz yıllık bir devre tatbik edersek, Üstad Bediüzzaman’ın müjdesindeki süre de yaklaşık 20-25 yıllık bir zaman dilimine denk gelir.

Buna göre 1991’de fecr-i sadık çıktı olarak kabul etsek 2011 ve sonrası yıllarda güneş gözükecek diyebiliriz. Demek ki gözle görülmeye başlanacak aydınlık önümüzdeki yıllarda gerçekleşecek.

Ama her şeye rağmen geçmiş yılları şöyle bir gözden geçirsek yine Üstad’ın verdiği tarihlerin ne kadar gerçekçi birer sosyolojik tesbitler olduğu açıkça görülür. Hutbe-i Şamiye adlı eserin bütünlüğü içinde baktığımız zaman yukarıda ifade edilen ve benzeri müjdelerin üç büyük sınıfa işaret ettiğini ifade etmek pekâla mümkün.

Bunlar:

1- Ülkemiz ve içinde yaşayanlar.

2- İslâm dünyası.

3- Avrupa ve bütün insanlık.

Fazla detaya girmeden ifadede verilen tarihlerdeki mühim hadiseleri nazarlara sunarak konuyu bitiriyoruz.

1371 (1950) ve sonrasında meydana gelen mühim hadiseler:

*İkinci Dünya Savaşının sona ermesi.

*1952 Helsinki İnsan Hakları Beyannamesi.

* Birleşmiş Milletlerin kurulması.

*1948 sonrası İslâm devletlerinin bağımsızlığına kavuşması.

*NATO’nun kurulması

*1950’de Demokratların iktidara gelerek Ezanı aslına çevirmeleri ve yeniden millî ve mânevî duyguların yeşermesine vesile olmaları.

* Avrupa Birliğinin temellerinin atılması.

1991 sonrası hadiseler:

* En önemli hadise Komünist Rusya’nın çökmesi.

* 12 Eylül ihtilâli sonrasında 1991 seçimleri ile yeniden hürriyet havası.

* Türkiye’nin Avrupa Birliğine kabul edilmesi.

* Ülkemizde demokrasi ve hakların günden güne kuvvet bulması.

* İslâm dünyasında hak ve hürriyetlere sahip çıkma noktasında müsbet gelişmeler.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*