Cep telefonu olmayan var mı?

Geçtiğimiz asrın en büyük icadlarından olan ve gerçekten de, Hüve Nüktesi’nde ifade edildiği gibi, Cenâb-ı Hakk’ın hava unsurunu hizmetimize vermesinin neticelerinden biri olan nimet-i İlâhîdir telefonlar.

İlk icad edildiğinde, herkesin şaşkınlığını üzerinde toplayan bu garip âlet, Türkiye’ye geldiği zaman ise, herkesin hemen ulaşamadığı bir şeydi.

Çocukluğumuzun geçtiği 50’li yılların sonu ile 60’lı yılların başının Ankara’sında dahi, öyle herkeste, her evde telefon yoktu. Bir mahallede ancak, ya çok zenginlerde veya meşhur kişilerde vardı. O yıllarda bizim mahallemizde ”Kırıkçı-çıkıkçı Tevfik Amca” diye bir zât vardı. Tedavi için ona her taraftan gelenler olurdu, meşhur biriydi Ankara’da o zaman. İşte onun evinde vardı telefon. Bütün mahalleli icap edince o telefona müracaat ederdi kullanmak için. Bir de insanlara telefon gelirdi, onlara haber vermek için kapılarına giderdi Tevfik Amca ailesi. Daha sonraları 60’lı yılların sonlarına doğru bizim de bir telefonumuz olmuştu. Apartmanımızda telefonu olmayanlar da gelir, bizim telefonumuzu kullanırdı. Biz de, onlara telefon geldiğinde gider çağırırdık “Size telefon geldi” diye.

O telefonlar öyleydi de, peki kim bilebilirdi, cep telefonunun icad edileceğini? Böyle acaip bir âletin cepte gezdirileceğini? İlk çıktığında biz de karşı çıkmış, pek yanaşmamıştık. O zaman 18 ve 15 yaşlarında olan kızlarıma almış, ama kendimiz pek alâkadar olmamıştık. O günlerde cep telefonu olanlar parmakla gösteriliyor ve herkesin dikkatini çekiyordu. Artık, o âletle konuşanları gördükçe millet, onları seyre dalıyordu. Tabiî, ihtiyaçtan ziyade, ya hava atmak, ya özenti veya başka çok da lüzumlu olmayan sebeplerden dolayı alıp kullananlar da çoğalmaya başlamıştı. O zaman konuşma fiyatları da bayağı pahalıydı. Hiç unutmam, bir gün pazarda gezerken bir baktım yumurtacının belinde de cep telefonu var. (Zaten o zaman anlayamıyordum, adı cep telefonu ama, hep belde taşınıyordu) Telefonu eline aldı, bağıra bağıra konuşuyordu, “Öğleye kadar 5 kasa yumurta sattım” diye. “Eyvah” dedim, “Adam sermayeyi kediye yükledi”!

Büyük kızım, kendisini İstanbul’da İngilizce öğrenmesi için yolladığım yabancı dil dershanesinde, derslerine giren Amerikalı bir hocalarının sınıftaki muhaveresini anlatmıştı.

“Baba, adam sınıfa girdi, elinde kocaman telsiz telefon gibi bir cep telefonu var. Sınıftakiler onu öyle görünce gülüşmeye başladılar. O da onlara dönerek, ‘Niye gülüyorsunuz anlamıyorum? Bu telefon konuşmak için değil mi, bu işi görüyor işte. Ben bunu eskiyene kadar kullanırım. Sizde gördüm öyle azıcık kullanıp telefon değiştirmeyi. Bizde iş görmeyene kadar kullanılır ve yenisini almayız pek. Hem sizin cep telefonu satılan dükkânlarınızda ‘2. el’ diye bir şey yazıyor, o ne?’ diye sorunca, cevap verdik. Şaşırdı ve ‘Hem zengin ülke değilsiniz, hem de bu israf ne?’ mânâsında bir şeyler söyledi bize.”

Neyse, aradan yılların geçmesi ve hassaten de hizmetlerimizle alâkalı irtibatların sağlanması işi için biz de artık cep telefonu kullanmaya başlamıştık. Şimdilerde, hemen hemen herkesin bir cep telefonu var elinde. Dedede ebede, çolukta çocukta. Gerçekten Amerikalı’nın dediği gibi, israfın en büyüğü yaşanabiliyor bu âlet kullanımında. Hani “ayranı yok içmeye” misâli, zannedersem bu konuda dünya birincisiyiz. Yani, “zararlı, tehlikeli v.s“ denilse de aldıran yok. Herkes boyuna konuşuyor bu acaip âletle.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*