Dinozorlardan Amerika´ya yeni kimlikler

11 Eylül’ün Atlas ötesine ait bir senaryo olduğunu felâketin dumanı tüterken söylemiştik. Uluslararası strateji enstitüleri bünyelerinde dünyayı arzu ve emelleri istikametinde ateşe atmak isteyenlerin varlığından bahsetmiştik. Maddî ilimlerle meşgul enstitülerde insanlığı imhaya yönelik zehir ve silâhların üretilmekte olduğunu, sosyal ilimlerle meşgul enstitülerde ise insanlığı mânen imha edecek fikirlerin üretildiğini, mücadele biçimlerinin geliştirildiği ve hatta dünyayı bir avuç azınlığın sömürgesi durumuna getirmek için çalışmaların yapıldığını isim vererek arz etmiştik.

 

Bu tesbitleri hatırlatmamızdaki maksat, hadiseler arasındaki münasebeti doğruca kurmak ve elan zındıkanın hazırlamakta olduğu planlarından azıcık da olsa haberdar olmaktır.

Samuel Huntington’u bilmeyenler “kültürler savaşı” projesini mutlaka duymuşlardır. Doğu-Batı çatışmasıyla, Müslümanların üzerine Hıristiyan-Siyonist ittifağını kurdurup saldırmak… Tek kutuplu dünyayı tekrar düşman kutuplara ayırarak; servet, iktidar, zulüm ve ahlâksızlıklarına imkân hazırlamak… 11 Eylül’le buna tam muvaffak olduklarını herhalde söyleyemeyiz. Mazlumun feryadı hakperestleri global olarak bir cepheye topladı. Mütehayyir Hıristiyan ve insaniyetperver topluluklar, dinozorların karşısındaki kimliklerini bilmecburiye ilân ettiler. İslâm coğrafyasına düşen ateş “Müslüman kimliğini” öne çıkardı. Seçilmiş millet, elit toplum ve dinozorluk dünya milletlerinin boy hedefi haline geldi. Maddî dengelerin tam oturamayışından bu fikir hayata tam aksedememiş olsa bile, dünya halklarında deccaliyete karşı bir teyakkuza vesile oldu… Bunu Huntington da görmüş olmalı ki, ikinci bir senaryoya veya eski siperlere dönmeye mecbur olmuş.

Hürriyetlerin inkişafı, haberleşme ve dünyadaki ulaşım süratinin getirdiği neticelere paralel, Avrupa’da “multi kültürel” (çok kültürlülük) cereyanı başlamıştı. “Multi kültürel” programlar, toplantılar ve nihayet okullar peş peşe sökün etmişti. 11 Eylül’le birlikte multi-kulti olayı bıçak gibi kesiliverdi. Dinozorlar dünya kaynaklarının ve nimetlerinin başkalarıyla paylaşımını istemedikleri için evvelâ Amerika’nın kapılarını dünyaya ve bilhassa latin Amerika’ya kapattılar… Avrupa’ya da bu istikàmette telkinatta bulununca AB ülkeleri vize işlemlerini zorlaştırdılar. Dünyanın her tarafına elini kolunu sallaya sallaya giden, onların ticaret kanunlarını değiştirerek kendilerine açık pazarlar kuran ve hatta Amerika’dan bazı ülkelere Kemal Derviş gibi vazifelileri göndererek yerli bariyerleri kaldırtan dinozorcuklar, talan ve garat ettikleri malları rahat yemek için kapıları oldukça kuvvetli kapatmaya çalışıyorlar. Tıpkı Ortaçağ Avrupa derebeyleri gibi; yağmaladıkları köylerden topladıklarını, yüksek tepelere kondurulmuş şatolarda yemek için kaleciklerin kapılarını kuvvetli kapatıyorlar. Bunun en güzel örneğini ise tarih boyunca İngiltere, en güzel şekilde sergilediği için Samuel, Amerika’nın İngiltere’yi örnek almasının şart olduğunu son çıkan kitabında yazıyor.

Huntington “Biz kimiz” isimli kitabında Amerika’nın Protestan İngiliz kültürünü takip etmek zorunda olduğunu, aksi takdirde fakir, sefil, nüfusça mütemadiyen çoğalan güneylilerin (orta ve güney Amerikalıların) ABD’yi rahat bırakmayacağını vurguluyor. Zaten “İslâm terörü” bahanesiyle kapılar çoktan Afrika ve Asya´ya kapatıldı. Vize işlemlerindeki keyfilik Castro’nun Küba’sını da geçti… Sıra Amerika’nın kapılarını Katolik veya Lâtin kültürüne kapatmaya geldi.

Yakın bir zamana kadar Almanya’nın başını ağrıtan “yabancı düşmanlığının” yerli olmadığını da o zamanlar söylemiştik. Bizdeki fail-i meçhullere benzeyen olayların burada vuku bulması, Almanya’nın tüm iyi niyetine rağmen “yabancı düşmanlığını” durduramaması ve kelaynaklar gibi ara sıra ortada görünen “yapay naziler”in hâli bu fitnenin dışardan sokulduğunu gösteriyordu. Huntington bu son kitabıyla “dinozorların arzu ettiği dünyayı” ortaya koymuş oluyor. Bütçesinin aslan payını istihbarata ayıran ve Şengen anlaşmasına dahil olmayan İngiltere’nin burada örnek verilmesi dikkate şayandır. Bu dessas milletin Siyonistleri dünya çapında kullanmaları da ilginçtir. Avrupa’nın tüm ülkelerinde katl ve tenkile maruz kalmış Yahudilerin İngiltere’de böyle bir hadiseyle karşılaşmamış olmalarının da Samuel Huntington’un fikirlerine tesiri olup olmadığını bilmiyoruz.

Kimlik değişimi yalnız Samuel’i mi ilgilendiriyor, yoksa tüm Amerikalıları mı, bunu zaman gösterecek. Yalnız masum coğrafyaları ateşe veren ve masum insanları yakan fitne ateşinin bu enstitülerden kıvılcım aldığını artık gözlerimizle görüyoruz. Ne Avrupa’nın etrafına yeniden duvar örme imkânı var, ne de Amerika’nın Lâtin Amerikalılardan kurtuluş ümidi… Bu gidişle bir köye dönüşen dünyada, dinozorların saklanacakları sağlam yerleri de kalmayacak. İlimlerle insanlığın inkişafı böyle devam eder, Müslümanlar da üzerlerine düşeni yaparlarsa, yakın bir zamanda dünyamız inşaallah bir sulh ve sükûna kavuşur. Aksisini de düşünebiliriz… Küçücük bir Irak’ta dünyanın yüreği ağzına geliyor. Bu zulüm genişlerse dünya bunu artık kaldırmaz. Deccaliyet dediğimiz “dinozorların” vazifeleri yalnızca tahriptir. Yıkıcılardan tamir için medet beklemek en büyük ahmaklık olsa gerek…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*