Erzurum’da Ramazan hâlleri – 2

Erzurum’a geldiğimiz haftanın ilk Cuma namazını kılmak için, yine en büyük cami olduğundan Ulu Cami’ye gitmeye niyetlendim. Bu, hem Erzurum’daki, hem de aynı zamanda bu seneki Ramazan’ın ilk Cuma namazı olacaktı.

Misafir olduğum evden çıkıp Paşalar Caddesi, Havuzbaşı, Cumhuriyet Caddesi üzerinden yürüyerek gidecektim. Paşalar Caddesinden geçerken şöyle bir düşündüm, buraya niye “Paşalar Caddesi” denildiğini. Caddeden aşağı inerken sağ tarafta, kolordu kumandanının ikameti olan lojmanı vardı. Ondan dolayı paşaya atfen o isim verilmişti. Hâlbuki aynı yerde, şehrin en büyük mülki amiri olan valinin de lojmanı vardı. Ama ne hikmetse, “valiler caddesi” değil de, “paşalar caddesi” idi burası.

Havuz başına inince, gözüm hayalen otuz sene kadar önceki maziye kaydı. Erzurum’da çalıştığım yıllardı o zaman. 12 Eylül ihtilâl-i hainanesi yeni yapılmış, askerler ağa, millet de onların kölesi olduğu günlerdi. O dönemin kudretli, şimdilerin ise suçlu paşası Kenan Evren, havuz başında konuşma yapacaktı. Yine böyle bir yaz mevsimine denk gelen Ramazan ayıydı. Bizleri, yani devlet memurlarını ve talebeleri zorla bu meydana toplamışlardı. Ahaliden de dinlemeye gelenler vardı. Paşa konuşuyor tabi. Desteksiz atıyor, ne soran var, ne sorgulayan. Hep yalan, dolan. Yaptıkları çirkin işleri doğru göstermeye çalışıyor, yapılacak referanduma “evet” oyu verilmesini, vermeyenlerin zinhar vatan haini olacaklarını falan söylüyordu. Tabiî tam gaz giderken, birden hararet bastığını hissediyor ve masadan bir bardak su alarak kafaya dikiyor. Haydaaaaa! Erzurum, Erzurumlu bunu kaldırır mıydı? Ne kadar günahkâr, hatalı olsalar da, Ramazan orucuna karşı hassas olanlar dahi buna büyük bir tepki gösteriyor ve paşayı yuhluyorlar, aynı anda da yuhalayan meydanı terk ediyordu. Tabiî “hoca torunu” olan paşa hemen fetvayı veriyordu: “Ben seferiyim” Aferin sana, seferi olabilirsin, ama bu milletin, Ramazan orucuna karşı hassas olan, hem de o sıcakta seni dinlemeye gelmiş ve çoğu da oruçlu, susamış insanların karşısında bu yapılır mıydı hiç? Tabiî, meydan, bu “Ramazana hürmetsiz” halden sonra birden boşalıyor, paşa ve avanesi ortada kalıyordu.

Neyse, bu hadiseyi hatırlayarak, Cumhuriyet Caddesinden Ulu Cami’ye doğru gidiyorum. Cadde boyu, insanlara dikkat ediyorum. Allah, Allah! Bir tane, ne yiyip içen, ne de sigara içene rastlıyorsunuz, hayret! İşte, Erzurum’un bu özelliğinden dolayı, Ramazanda olduğunuzu ve gerçekten de, bu bakımdan Ramazanın güzel bir şekilde geçtiğini hissediyorsunuz. Bir de bunun üstüne havaların serin gitmesi, Bursa’nın rutubetli ve boğucu havasında oruç tutmanın zorluğunu bilen biri olarak, buraya geldiğinize memnun oluyorsunuz. Camiye gelince, burada görünen manzaralardan birine daha şahid oluyoruz. Birkaç tane ayakkabı boyacısı çocuk, sizi caminin kapısında karşılıyor. ”Boyuyalım abi” diye elinizden ayakkabınızı almaya çalışıyor. Burada âdet olmuş, bu şekilde camiden çıkana kadar ayakkabısını boyatanlar var. Cuma namazımızı eda edip çıkıyoruz.

Ertesi gün iftardan sonra, Aydın kardeşle buluşup, hem arkadaşlarımızla sohbetimizi yapıp, hem de terâvih namazımızı kılmak için dershanemize gidiyoruz. Orada tabiî, Selim, Hamza ve diğer kardeşlerle de buluşuyoruz. Erzurum’da 12 Eylül sonrası Yeni Asya misyonunun deruhte edildiği sohbet mekânının tesis edildiği günleri hatırlıyorum… Erzurum hizmet merkezimiz bizim gözümüzde her zaman bir çocuğumuz gibidir. Kardeşlerimizle hemhâl olduktan sonra, akşam evimize dönerek, ilk bir haftamızı böylece geçirmiş oluyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*