Kabirdeki yılan ve akrepler

İnsan anne karnındaki hayatını terk ederek bu dünya hayatına gözlerini açar. Kendisine tayin edilen ömrünü çocukluk, gençlik, olgunluk ve ihtiyarlık dönemi içinde tamamlayarak, yine büyük bir anne karnını andıran bu dünya hayatını terk eder, yani ölümün o acı zevkini tadar. Ölüm ise bu taraftan bakıldığında acı verici bir olaydır. Ancak ahiret cihetiyle bakılırsa ölüm bir doğumdur. Ebedi alemlere ve anne karnından çok daha korunaklı ve ölümün artık hiç de yaşanmayacağı alemlere uzanan bir yolculuktur.

Bu yolculuğun ilk durağı ise kabir hayatıdır. Kabir ise bir bekleme salonuna benzer. Dünya ile haşir meydanı arasındaki bir bekleme salonuna. Burada da bir hayat vardır. Belki dünyevî cismimiz gibi değil, ama yine de bir vücut sahibi olacağız. Her bir insanın kendine has bir “kabir cismi”, kabre has bir suret ve görüntüsü olacak. “Belki ruhun libası bir derece sabit ve letafetçe ruha münasip bir gılaf-ı latîfi ve bir beden-i misalîsi vardır. Öyle ise mevt hengâmında bütün bütün çıplak olmaz, yuvasından çıkar, beden-i misalîsini giyer” ifadesi bu hakikate işaret eder. 1

İşte her bir insan da kabirdeki bu cismi, hayatı ve sureti üzerinden mutluluk, saadet ve güzelliklere; ya da azap ve  sıkıntılara maruz kalır. Kabir azabı haktır ve misali beden ve cisim üzerinden bu azaba uğrayanlar olacaktır. Ehli iman saadetler içinde yaşar iken, kâfir ve münafık ise değişik tür ve şekilde azap çekecektir.

Bu azaplardan birisi de kabirde insana musallat olacak yılan, akrep, ejderha gibi zehirli mahluklarla, köpek, sırtlan ve diğer vahşi hayvanların verecekleri sıkıntı ve azaptır. Bu konuda muhtelif rivayetler hadis kitaplarında geçmektedir.

İşte onlardan ikisi:

“Allah’a yemin olsun ki, ona (kâfire) doksan dokuz tinnîn gönderilir (saldırtılır). Tinnîn nedir bilir misiniz? Her birinin dokuz başı olan doksan dokuz yılan. Kıyamet gününe kadar onun cismine üfürürler, sokarlar ve onu tırmalarlar.

Kâfire kabrinde kudurmuş akrepler saldırtılır ve onun etini başından ayaklarına kadar yerler. Sonra ona tekrar et giydirilir ve bu sefer de ayaklarından başlayarak başına kadar yerler ve böylece azap devam edip gider.” 2

Risale-i Nurda da bu hadisler doğrultusunda bazı izahlar vardır:

“Yani gelecek zamana felsefe gözlüğüyle bakıldığı zaman; bizleri çürütecek, yılan ve akreplere yedirip imha edecek, zulümatlı, korkunç, büyük bir kabir şeklinde görünecektir.

Ve kâfir ve münafık zındıklar için cehennem çukurundan yılan ve akreplerle dolu bir çukur olduğunu ispat eden…”3

Mezkûr ifadeler kabir azabının hak olduğunu açıkça ifade etmekle birlikte, kabirde bazı zehirli ve vahşi hayvanların azap için musallat olacağını bizlere bildiriyor. Bu ise korkunç ve dehşetli bir haldir.

Sual: Beşeri adalet en ağır suçlara dahi işkence tarzında bir ceza vermez iken, ilahi adalet nasıl böyle bir cezaya insanı maruz bırakır? Yani İlahi adalet nasıl böyle dehşetli bir azaba müsaade ediyor?

Cevap: Kudret-i İlahiye zulümden münezzehtir. Adalet-i  İlahiye zerre miktar olsun kullarına zulüm ve haksızlık yapmaz. Kabirdeki haller ise doğrudan insanın kendi hallerine ve bu dünyadaki yaşayış ve inancına bağlıdır. İnsan ölümden sonra izafi bir hayat yaşar. Bu dünyada nasıl bir hayat yaşamış ise ahiret alemlerinde karşılaşacağı hayat da burada ürettiği hayatın hakiki mahiyetidir.

“Ve mahşer-i masnuat olan küre-i arzın hadsiz mahlukatının netaic-i a’malleri ve cin ve insin semerat-ı ef’alleri, yine avâlim-i ulviyede temessül eder. Hattâ hasenat cennetin meyveleri suretine, seyyiat ise cehennemin zakkumları şekline girdikleri…” 4 sırrınca insanın iyi amelleri cennette saadete vesile olur iken, kötü amelleri de kabir ve cehennemde azap verici bir yılan, akrep ve diğer vahşi bir hayvan suretine dönüşür.

Bu konuya ışık tutan ilginç bir ifade de şöyledir:

Bir gün Üstad Bediüzzaman yolda arkadaşı ile birlikte yürürken dehşetli bir yılan görür ve arkadaşına sorar.

“Gördün mü?

O dedi: Neyi?

Dedim: Bu dehşetli yılanı

Dedi: Yok, görmedim ve göremiyorum.

“Fesübhanallah!” dedim. “Bu kadar büyük bir yılan, ikimizin ortasından geçtiği halde nasıl görmedin?”

O vakit hatırıma bir şey gelmedi. Fakat sonra kalbime geldi ki: “Bu sana işarettir, dikkat et!” Düşündüm ki gecelerde gördüğüm yılanlar nevindendir. Yani gecelerde gördüğüm yılanlar ise hıyanet niyetiyle her ne vakit bir memur yanıma gelse onu yılan suretinde görüyordum. Hattâ bir defa müdüre söylemiştim: “Fena niyetle geldiğin vakit seni yılan suretinde görüyorum, dikkat et!” demiştim. Zaten selefini çok vakit öyle görüyordum.” 5

Demek ki bir kâfir, zalim ve insanların hukukuna tecavüz eden bir münafık insanın amelleri yılan, akrep, sırtlan ve bazı vahşi hayvan suretine dönüşüp, kabir ve ahiret alemlerinde gerçek bir yılan ve akrep üretiyor. İşte zalim insanların maruz kaldıkları azap tamamen kendi kötü ve vahşi amelleri ile kendi ürettikleri azaptır.

“O heva ise şe’ni, insaniyeti derece-i melekiyeden dereke-i kelbiyete indirmektir, insanın mesh-i manevîsine sebep olmaktır. Bu medenilerden çoğu, eğer içi dışına çevrilse kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi hayale gelir.” 6 sırrınca münafık, kâfir ve zındıka ehlinin amelleri ve fiilleri, ahirete dönük mahiyet itibariyle, vahşi bir yılan veya hayvan suretine dönüşüyor. İşte ahiretin ilk durağı olan kabir aleminde ise  kötü bir insan, kendi kötü hal ve amelleri ile baş başa kalır. Kabir azabı da böylece vuku bulur. Zaten insanın ahirette karşılaşacağı büyük ölçüde kendi hayatı ve hayatındaki fiil ve davranışlarıdır. İnançlı bir hayat sürmüş ise cennete uzanır gider, inanç dışı bir hayat yaşamış ise cehennemde kendi ürettiği vahşet ile baş başa kalıp azap çeker.

Dipnotlar:
1. Sözler, 29. Söz, s. 580
2. https://sorularlaislamiyet.com/kabir-azabinin-cesitleri-hakkinda-bilgi-verir-misiniz-0
3. Şualar, s, 276-639
4. Sözler, 29.Söz, s.651
5. Mektubat, s.406
6. Tarihçe-i Hayat, s.129

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*