Sevgi dersi

Prof. Dr. Mehmet Soysaldı, bizzat hazırladığı ve Allah rızası için insanlığın istifadesine sunduğu harika slaytlarıyla da tanınan bir ilim yolcusudur. Elbette ki “âlim”dir. Ama “ilim yolcusu” tabiri, daha bir hoş, daha bir şirin, daha bir hâlis geldi bana..

Belki bu tabiri güzelleştiren de, “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” hâdis-i şerifidir. Zira bu hâdis-i şerifteki emre amade olmak, ancak beşikten mezara kadar ilim yolcusu olmakla; âlim de olsa, fakih de olsa öğrencilikten vazgeçmemekle mümkün olur.

Hani İhlâs Risalesi’nin başına da alınan bir hâdis-i şerifi hatırlayalım. Orada insanlardan, âlim olanlarına; âlim olanlarından ilmiyle âmil olanlarına; ilmiyle âmil olanlarından muhlislere (her âmelinde yalnız ve yalnız Allah’ın rızasını esas alanlara) kadar, helâk olmakla karşı karşıya kalmanın dereceleri sıralanır, muhlislerin de her an ihlâsı kaybetme tehlikesine maruz oldukları izah edilir.

Bu son ifadeler saded harici girdi, kusura bakılmasın.

Evet, Soysaldı hocamızın “sevgi dersi” başlığı altında sunduğu sesli ve yazılı slaytını sadece izlemekle kalmayıp, yine onun ifadesiyle “sevdiklerimiz”e de iletiverdik.

Kâinat üniversitesinde, Resulullah Efendimiz’in (asm) rektörlüğünde, Sahabe-i Kiram nezdinde bütün ümmete verilen muazzam bir ders!

Peygamber Efendimizin Sahabe-i Kiramla oturduğu bir zamanda, onlara, Hz. Ebubekir’den (ra) başlayarak sorduğu, “dünyadan neyi seviyorsun” sorusuyla başlayan bir ders! Derse her katılanın ve soruya her muhatap olanın, bilhassa üç şeye olan sevgisini izhar etmesiyle, ahirzaman ümmetinin kulaklarında her daim çınlaması gereken bir ders!

Sizleri slayta havale ederek, burada sadece Ebu Zer Gıfarî Hazretlerinin bilhassa sevdiği üç şeye bakalım: “Açlığı, hastalığı ve ölümü seviyorum.”

Hazret-i Peygamber (asm), ona bunları niçin sevdiğini sorar. O da der ki: “Açlığı, kalbim incelsin diye; hastalığı, günahlarım hafiflesin diye; ölümü ise Rabbime kavuşmak için seviyorum.”
***
Ebu Zer-i Gıfarî Hazretleri, maddî olan o musîbetleri maneviyat hesabına seviyordu. Bugün dünyayı kasıp kavuran manevî açlık, manevî hastalık ve manevî ölüm; Hazret-i Ebu Zer’in sevdiği açlık, hastalık ve ölüm cinsinden değillerdir.

Aklı başında ve imanı kalbinde olan her mü’min, böylesi manevî açlıktan, hastalıktan, kalbin kasaveti ve kararması mahiyetindeki manevî ölümden Allah’a sığınmalı ve bütün insanlığın bunlardan kurtulması için çalışmalı ve duâ etmelidir.

Bir tek sevgi meselesi zaviyesinden bakıldığı zaman bile, manevî olan açlığın, hastalığın ve manevî ölümün ne düzeyde seyrettiği anlaşılır.
***
Sevmek ve sevilmek kadar,  sevginin yerinde ve lâyıkıyla sarfedilmesi de çok önemlidir.

Hani şu “eksen kayması” tabiri var ya; onun en usturuplusu bugün sevgi meselesinde göze batıyor. Kedi, köpek, araba vesaire sevgilerinden geçtik, karşılığını asla bulamayan ve bulamayacak olan öyle sevgi harcamaları var ki, sadece beyhude zayi olmakla kalmayıp, sahibini de azap içinde bırakıyor.

Yani Bediüzzaman’ın buyurduğu gibi: “Halbuki, şu hercümerç âlemde ve rüzgâr deveranında hiçbir şey kararında kalmadığından, biçare kalb-i insan her vakit yaralanıyor. Elleri yapıştığı şeylerle, o şeyler gidip ellerini paralıyor, belki koparıyor. Daima ıztırap içinde kalır. Yahut gafletle sarhoş olur.”

Ve kurtuluş reçetesini yazıyor: “Mâdem öyledir, ey nefis, aklın varsa bütün o muhabbetleri topla, hakiki sahibine ver, şu belâlardan kurtul. Şu nihayetsiz muhabbetler,  nihayetsiz bir kemâl ve cemâl sahibine mahsustur. Ne vakit hakiki sahibine verdir; o vakit bütün eşyayı O’nun namıyla ve O’nun âyinesi olduğu cihetle ıztırapsız sevebilirsin. Demek, şu muhabbet doğrudan doğruya kâinata sarf edilmemek gerektir. Yoksa muhabbet, en leziz bir nimet iken, en elîm bir nikmet (şiddetli ceza) olur.”
***
Euronur sitesinin kuruluş yıldönümü olan 2 Ocak’ta biricik kızımın anne olmasıyla, dedeliğimizi bir defa daha te’yid ettiren sevgili torun Yusuf Said’in havasına, mülk dershane çalışmaları dâvasına ve mazaretlerin bedavasına kapılarak, “yazamama” durgunluğundan “yazma” ya geçerken; Batı’nın “Sevgililer Günü” ilân ettiği bu 14 Şubat’ta, nazarı “En Sevgili”ye çevirme noktasında bir zerre-i miskal vesileliği büyük saadet sayarız. On sene önce 15 Şubat’ta Kurban Bayramı hitamında ömrüne hatime çektirilen sevgili Celal Yaprak Ağabeyimin de, bütün sevdikleriniz ve sevdiklerimiz arasında anılmasını minnetle arz ederiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*