Dindarlığımız ne âlemde?

Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın yeni bazı tesbitleri var.

Diyor ki:

“Dindarlığın izzeti  zarar gördü. Dindarlığın eminlik vasfı, güvenilirlik vasfı zarar gördü. Nasıl zarar gördü?

“Dindar diye bilinen insanlara bakıyoruz toplumda, yalanı rahat söyleyebiliyor.

“Meselâ, belediyede muhasebecilik yaparken, belediyeden ayrıla- biliyor, dindar bir insan. Bir şirket kuruyor, bakıyorsunuz 3 milyon TL’lik yat alıyor. Belediyede memurken şirket kurup bunu yapıyorsan, bu parayı sen normal yollardan kazanmıyorsun. “Bunun örnekleri çok arttı Türkiye’de.

“Dindarlık demek ki, rüşvet ve hileyle bir arada bulunabiliyormuş. Bakıyorsunuz aynı zamanda nama- zını da kılan bir insan.

Dinin iki boyutu var, bir zarf gibi. İbadet kısmı var. Portakalın kabuk kısmı ayrı, öz kısmı ayrı. Kabuk kısmı olmayınca portakal hızla bozulur, ama içi yoksa da önemi yoktur. Dindarlıkta da böyle şekil kısmı var. Ritüeller var. Bu dindarlık var, devam ediyor, ama özü yok. Böyle bir dindarlıkla biz karşı karşıyayız. Şeklen devam ediyor, ama özü yok.”

Nuredddin Yıldız Hoca da sadece başörtüsü argümanıyla bile, hal-i pürmelalimizi çok veciz ifade ederek diyor ki:

“Tam başörtüsü özgürlüğünü kazandık derken, örtünün altındaki başları kaybettik.”

Ya peki Yeditepe Üniversitesi ile MAK Araştırma Şirketi’nin birlikte yaptıkları araştırma sonuçları? Bu sonuçlara göre, hem de din diye diye meydanları inletenlerin döneminde manevî ve ahlakî erozyonun boyutlarını ne siz sorun ne de biz söyleyelim..

Evet, okuyanından okumaya-nına, âliminden cahiline herkesçe malûmdur ki, dindarlık güzel ahlâktır. Hak, hukuk ve adaleti gözetmektir. Kul hakkı yememektir. Zulüm yapmamaktır.

Dindarlık, Allah korkusu ile günahtan kaçmaktır ki, buna takva denir.

Sünnet-i Seniyyeyi lâyıkıyla yaşa yan insan; oturmasından kalkma- sına, yemesinden içmesine, nama- zından orucuna kadar her ame- linde Allah’ın rızasını gözetir. Dünyevî işlerinde de dürüstlükten, doğruluktan ayrılmaz.

Dindarlık sırat-ı müstakim yolunda gitmektir ki, ifrata ve tefrite sapmadan dosdoğru olmaktır. Bu yüzden Efendimiz (asm) “Sûre-i Hud beni ihtiyarlattı” demiştir.

İnsan, camiiyete mazhar olması itibariyle kâinatla alâkadardır. Dolayısıyla insanın şahsî ve içtimaî hayatında Şeriat-ı Ahmediye’yi (asm) kendine düstur etmesiyle ve hatta şüpheli olan fiillerden de kaçınmasyla bu vasfa ulaşır.

“Evvelâ: Dindar bir adam, din muhabbeti için, “Hak böyledir, hakikat budur. Allah’ın emri böyledir” der. Yoksa, Allah’ı kendi keyfine konuşturmaz. Hadsiz derece haddin- den tecavüz edip, Allah’ın taklidini yapıp, O’nun yerinde (hâşa) ko- nuşmaz. ‘Femen ezlemu mimmen kezebe alallah’ düsturundan titrer.” Yani: Allah adına yalan söyleyenden daha zalim kim vardır?  (Zümer Sûresi, 39:32.)  1

Üstad Said Nursî’nin, ‘dindar Demokratlar’ ifadesinden anlıyoruz ki, siyaseten dindarlık; dini siyasete alet etmeden, dinin emirlerinin hayata geçirilmesine fırsat tanımak, din ve vicdan hürriyetini temin etmektir. Yani şekilde, sözde ve şahsî değil, umumun menfaatine icraatte dindarlık!

Dipnot:

1- Bkz. Mektûbat, Yirmi Altıncı Mektup

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*