Tünelin ucundaki ışık

Tüneller oldukça dikkat çekici yapı türleridir. Yapımı oldukça zor ve meşakkatli, ciddi bir teknik bilgi ve donanım isteyen bir inşaat teknolojisidir. Tünellerin en önemli işlevi aşılmaz denilen dağları aşmak ve yalçın kayaların altından menfezler açarak iki farklı mekan arasında geçit sağlamasıdır. Bu nedenle günümüzde bir çok tünel dağ isimi ile birlikte anılmaktadır. Bolu dağı tüneli, Nurdağı tüneli, Ilgaz dağı tüneli gibi… Dünyada ve ülkemizde daha bir çok meşhur tünel vardır. Adeta coğrafi hayatımızda çepeçevre tünellerle sarılmışızdır. Hatta bir çok şehrimizin yer altı da yine tünel ağları ile örülmüştür. Günden güne de bu ağlar hızla uzamaya devam ediyor.

Tüneller sadece çevre ve iletişim açısından değil, şahsi hayatımızda da çok önemli bir yer tutar. İnsan şahsi hayatına ve bedenine dikkat ederse bir çok tünel süreci ile donanmış olduğu görülür. Mesela en önemli bir hayat kaynağı olan kanımız, kapalı bir tünel sistemi olan damarlarımız yolu ile hücrelerimize ulaşır. Aynı zamanda iki temel hayat maddesi olan hava ve gıdalar yine tünele benzeyen iki mühim boru ile, yani yemek borusu ve hava borusu ile mide ve akciğerimize ulaşırlar. Benzer tarzda gıdaların sindirildiği ve atıkların dışarı atıldığı sistem de yine tam bir kapalı devre tünel sistemi gibidir.

Aslında insan bu dünyaya gelirken bile bir tünel sürecinden geçerek gelir. Anne karnı ve şu dünya bebek için farklı iki alem mahiyetindedir. İşte anne karnındaki o alemden şu dünya denilen büyük bir anne karnına benzeyen aleme geçiş de yine dar ve sıkıntılı bir tünelden geçmek yolu ile olmaktadır.

Nurlarda bu hususa şöyle dikkat çekilir:

“Ve kezâ, rahm-ı mâderden dünyaya gelen çocuk, mâhut tünelde çektiği sıkıcı, ezici zahmet neticesinde dünya saadetine nâil oluyor.”1

Sıkıntıdan mı, yoksa tünelin ucunda bir ışık görüp sevincinden mi bilinmez, her çocuk bu geniş dünyaya geldiği zaman ağlar.

Evet, her çocuk anne karnı denen dar bir mekandan dünya denen çok geniş mekana bir tünel yolu ile gelir, ama şu koca dünya hayatının kendisi de garip bir tünel sürecidir. Yani dünya hayatının kendisi de bizzat bir tünel içinde devam eder. Bizlere bir an için garip gelen ve kabul etmesi oldukça zor olan bu tünel süreci, bakın, Nurlarda bir temsil yolu ile nasıl ifade ediliyor:

“Birden o hal değişti. Baktım ki, ben tünel içinde sukut eder gibi bir sür’atle giden bir şimendifer içindeyim. Telâş ettim. Fakat ne çare ki hiçbir tarafa kaçılmaz.” Buradaki temsilde anlatılan tünelin hakikati ise bir kaç satır sonra şöyle ifade edilir:

“O şimendifer ise zamandır; her bir yıl bir vagondur. O tünel ise, hayat-ı dünyeviyedir.”2

Yani insan geçmiş ve gelecek zamanlar arasındaki dar alanda bir tünel içinde hayatına devam eder. Peki bu tüneli niçin göremiyoruz? Çünkü bu dar tünelin duvarları şeffaf olduğundan ışığı geçiriyor. Bizler de zannediyoruz ki çok geniş bir meydan içinde yaşıyoruz. Halbuki yaşadığımız mekan oldukça dar ve bir zaman tüneli içinde hayatımız sürüp gidiyor.

Konunun izahı için yine Nurlara müracaat ediyoruz:

“Ey dünyaperest insan! Çok geniş tasavvur ettiğin senin dünyan, dar bir kabir hükmündedir. Fakat o dar kabir gibi menzilin duvarları şişeden olduğu için, birbiri içinde in’ikâs edip, göz görünceye kadar genişliyor. Kabir gibi darken, bir şehir kadar geniş görünür. Çünkü o dünyanın sağ duvarı olan geçmiş zaman ve sol duvarı olan gelecek zaman, ikisi mâdum ve gayr-ı mevcut oldukları halde, birbiri içinde in’ikâs edip gayet kısa ve dar olan hazır zamanın kanatlarını açarlar. Hakikat hayale karışır; mâdum bir dünyayı mevcut zannedersin. Nasıl bir hat, sür’at-i hareketle bir satıh gibi geniş görünürken, hakikat-i vücudu ince bir hat olduğu gibi, senin de dünyan hakikatçe dar, fakat senin gaflet ve vehim ve hayalinle duvarları çok genişlemiş. O dar dünyada, bir musibetin tahrikiyle kımıldansan, başını, çok uzak zannettiğin duvara çarparsın.”3

Gördünüz değil mi? Nasıl da dar bir tünelde yaşıyoruz.

İnsan hem dünyaya gelirken, hem de yaşarken bir tünel içinde hayatına devam ederken, aynı zamanda ölümü de bir tünel sürecidir. Çünkü kara kabir denilen çukur her insanın şahsına özel karadelik tünelidir. Yani bir tünelle hayat geliyoruz, yine bir tünelle ahiret alemlerine geçiş yapıyoruz. Bu konuda da yine Nurlarda çok güzel misaller vardır.

İşte yine 23. Sözde geçen bir misal:

“Birden, sıkıntıdan, ne vakit tünel bitecek diye, başımı çıkarıp ileriye baktım. Gördüm ki, tünel kapısı yerine çok delikler görünüyor. O uzun şimendiferden o deliklere adamlar atılıyorlar. Bana mukabil bir delik gördüm; iki tarafında iki mezar taşı dikilmiş. Merakla dikkat ettim. O mezar taşında büyük harflerle “Said” ismi yazılmış gördüm. Teessüf ve hayretimden “Eyvah!” dedim.”4

Tünel tabiri bazı zamanlarda toplumsal hadiseleri tanımlamak için de kullanılır. Bilhassa sıkıntılı süreçlere girildiği zaman “bir tünele girildi” ifadesi ile mevcut hal teşhis ve tespit edilir. Sıkıntının devamı ise yine “tünelin dar noktalarından geçiyoruz” gibi sözlerle ifade edilir. Sıkıntı ve krizden kurtulmak için ise, “tünelin ucunda ışık görüldü” ifadesi ile kendini belli eder.

Evet, bu gün için hem dünya, hem de ülkemiz ölçeğinde yaşanan hadislere bakılırsa tüm dünyanın sıkıntılı bir sürece girdiği, sıkıntılı bir devir yaşadığı kolayca anlaşılabilir. Gerçekten de dünya çok garip bir süreç yaşıyor. Belki bu süreç gittikçe daha da ağırlaşacak. Tünelin daha dar noktalarına doğru gidilecek. Ancak yine de Nurlardan aldığımız derslere binaen şunu açıkça ifade edebiliriz ki, tünelin ucunda bir ışık gözüküyor. Şu an için içinde yaşadığımız zor şartlara bakarak karamsarlığa düşmek yerine, tünelin ucundaki ışığa nazar ederek ümitvar olmak gerekiyor. İnşallah hicri 1439 ve 1440 yılları güzel günlere gebe. Belki de sırlı 1441 hicri yılı çok düğümlerin çözüldüğü bir yıl olur.

Evet, değerli dostlar!..

Nereden başladık nereye geldik. Ne diyelim. Allah şevk ve gayretimizi arttırsın ve bir an önce zulümat bulutlarını dağıtarak rahmet nurlarını göstersin, İnşallah…

Dipnotlar:
1. Şualar, s.916
2. Sözler, s.438
3. Lem’alar, s. 235
4. Sözler, s.437

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*