Zaman yolculuğu ve Hızır Aleyhisselâm

altHz. Hızır hakkında Birinci Mektupta mühim bir sual ve cevap var:

“Hazret-i Hızır aleyhisselâm hayatta mıdır? Hayatta ise, niçin bazı mühim ulema hayatını kabul etmiyorlar?

Elcevap: Hayattadır. Fakat merâtib-i hayat beştir. O, ikinci mertebededir. Bu sebepten, bazı ulema hayatında şüphe etmişler.

Birinci tabaka-i hayat: Bizim hayatımızdır ki, çok kayıtlarla mukayyettir.

İkinci tabaka-i hayat: Hazret-i Hızır ve İlyas aleyhimesselâmın hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yani, bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levazımatıyla daimî mukayyet değillerdir. Bazan, istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir. Tevatür derecesinde, ehl-i şuhud ve keşif olan evliyanın Hazret-i Hızır ile maceraları, bu tabaka-i hayatı tenvir ve ispat eder. Hattâ makamat-ı velâyette bir makam vardır ki, “makam-ı Hızır” tabir edilir. O makama gelen bir velî, Hızır’dan ders alır ve Hızır ile görüşür. Fakat bazan o makam sahibi, yanlış olarak ayn-ı Hızır telâkki olunur.1

Bu ifadeye göre Hz. Hızır Aleyhisselâmın farklı bir hayat yaşadığı ortaya çıkıyor. Bir insan ve bir beşer olmasına rağmen insanlar gibi bazı şeyleri yapmaya mecbur değil. Şimdi insanlar yemek, su içmek, hava solumak, ışık ve ısı gibi temel hayat levazımatına sahip olmazlar ise yaşamaları mümkün olmaz. Bunun asıl sebebi ise dünya gibi bir mekânla ve zaman gibi bir süreçle kayıtlı olmalarından dolayıdır. Yani insan zaman ve mekânla sınırlı ve kayıtlıdır. Böyle bir sınır içinde ise belli bir ömre sahip olur ve bazı şartlar dahilinde hayatını devam ettirir. Ve ömrü bittiği zaman da ölür.

İşte Hızır Aleyhisselâm ve İlyas Aleyhisselâm bizler gibi bir hayat şartına sahip değillerdir. Yemeye içmeye ve hava solumaya ihtiyaçları yoktur. Vücutları nuraniyet sırrına sahip olduğu için bir anda bir çok yerde bulunabilir ve bir çok işi aynı anda gerçekleştirebilirler. Zaman ve mekânla kayıtlı değillerdir. Zaman ve mekân içinde ileri veya geri gidebilirler. Aslında Hızır Aleyhisselâm tam bir zaman yolcusudur. Zaman içinde ileri gidebildiği gibi geri de gidebilir. Yani bir anda 2017 yılında bulunurken, aynı zamanda 1017 yılına, hatta dünyanın ömrü var ise 2117 yılına da gidebilir. Yani insanlık tarihi içinde istediği bir zamanda olabilir. Biz bu sırrı Kehf Sûresi’nden anlıyoruz. Zamanla ilgili bir çok sırrı kıssalar yolu ile bize bildiren Kefh Sûresi, Hızır ile Musa (as) arasındaki kıssayı da bildirerek Hızır Aleyhisselâmın zaman içinde ileri ve geri gittiğini üç hadise ile insanlığa anlatır.

Kıssaya göre, Musa Aleyhisselâm ile arkadaşlığı süresince bir gemiyi deler, bir çocuğu öldürür ve iki yetime ait bir duvarı düzeltir.

Bu üç hadiseye de itiraz eden Hz. Musa’ya sonunda şu cevabı verir:

Kıssaya ait Kehf Sûresi 79-82. âyetler:

79. “Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. (Çünkü) onların arkasında, her (sağlam) gemiyi gasbetmekte olan bir kral vardı.”

80. “Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mü’min kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk.”

81. (Devam etti:) “Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin.”

82. “Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur.”

İşte bu üç olayda da Hz. Hızır zaman ve mekân içinde ileri doğru gitmiş, olabilecek olumsuz neticeyi görmüş ve yine zaman içinde geri dönerek olaya müdahale etmiştir. Bu durum da doğrudan zaman içinde yolculuğun en açık göstergesidir. Zaten Hz. Hızır Aleyhiselâmın en önemli özelliği budur. Zaman içinde ileri ve geri doğru hareket edebilmesidir. Hz. Hızır Aleyhisselâmın fiilen yaşadığı bu hali bu gün bilim teorik olarak hem kabul etmekte, hem de ispat etmektedir. Buna İzafiyet Teorisi adı veriliyor. Bu teoriye göre zaman izafidir. Yani mekân ve hıza göre zaman değişebilir. Zaman ışık hızı altında ileriye doğru akar. Yani dün bugün ve yarın diye zamanı tarif ederiz. Eğer ışık hızında hareket edilebilse idi zaman o zaman sıfır olur idi. Işık hızının üstüne çıkıldığı zaman zaman geriye doğru çalışmaktadır. Yani önce yarın sonra bugün ve en son olarak da dün gelmektedir. Zaman oku bildiğimiz zamanın tersine işlemektedir. Bilim bu gün bu teoriyi ikizler örneği ile açıklar. İkiz iki insan olsun. İkizin birisi dünyada yaşamaya devam etsin, diğeri ise ışık hızına yakın bir hızla uzaya gönderilsin. Işık hızına yakın bir hızla hareket eden kişinin yaşlanması yavaşlayacak ve dünyadaki ikizi çok yaşlandığı halde uzaya giden ikiz genç kalacaktır. Zaman dediğimiz kavram doğrudan cismin hızına bağlı ve hıza göre değişkenlik durumu gösterdiği için ne kadar hızlı hareket edilir ise o kadar az yaşlanılır ve genç kalınır.

İşte bu teorinin verilerine göre ışıktan hızlı hareket eden kişi hiç yaşlanmaz ve daima genç kalabilir.

Hızır Aleyhisselâm da ışıktan hızlı hareket etme kabiliyetine sahiptir. Mezkûr ifadede geçen “bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler” tabiri buna işaret eder. Zaten peygamberlerin cisimleri ruhlarına tabi olduğu için hareketleri de ruh sür’atinde gerçekleşir. Ruh sür’ati ise ışıktan çok daha fazla bir sür’at demektir. Peygamberimizin (asm) Mi’rac hadisesi böyle bir hızla vuku bulmuştur. Risale-i Nur’da bu hususa on ibreli bir saat misali ile dikkat çekilir.

İşte Hızır Aleyhisselâm da ışıktan hızlı hareket ederek zaman içinde ileri ve geri gitme kabiliyetine sahip bir Zat-ı Nuranîdir. Zaman içinde hareket etmesi ile daima genç kalabilmektedir. Ancak ömrü yine sınırlı bir ömürdür. Çünkü dünya ömrü ne olursa olsun sınırlı bir ömürdür. Nasıl ki Resulullah (asm) dünya hayatı ile milyarlarca yıl sürebilecek Mi’rac hadisesine rağmen yine 63 yaşında ömrünü tamamlamıştır. İşte Hazret-i Hızır da bize göre yüzlerce yıl gibi görünen hayatını sonunda hakikî ömrü sona erdiğinde tamamlamış olacaktır. Belki onun ömrü de 60-70 yıldır. Sadece çok yüksek bir hızda hareket ettiği için zamanı kısaltabilmesi dolayısıyla bize göre uzun, kendine göre normal bir hayat sürmüştür. Tıpkı Ashab-ı Kehf kıssasında olduğu gibi. Zira kıssaya göre Ashab-ı Kehf bize göre 309 yıl yaşadığı halde, belki de kendi hayatlarına göre bir gün geçmiştir.

Çünkü zaman izafidir. Kişiye, hıza ve mekâna göre değişiklik gösterir. Zamanın izafi olduğu hem Mi’rac Risalesi ve hem de Üçüncü Lema’nın üçüncü nüktesinde geniş bir şekilde izah edilir. Bu hususta daha geniş bilgi almak isteyenleri bu bölümleri dikkatli bir şekilde okuyup müzakere etmeye dâvet ediyoruz. O zaman mezkûr bölümlerde zamanın bir çok fenni teorilerinin de izah edildiği de açıkça görülecektir.

Dipnot:
1- Mektubat, s. 25.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Halil bey, Risale-i Nurda geçen en derin meseleleri işliyorsunuz. Hızır Aleyhisselamın hayatı da bunlardan biri. Hz. Hızır (A.S.) hayatın ikinci mertebesindedir. Hayatın ikinci mertebesinin keyfiyeti nasıldır, bu malumatımızın dışındadır. Gerçi bu hayatla ilgili Üstadımız, bir kaç cümle söylemiştir. Fakat bu Hızır (A.S.) hayatını anlamaya kâfi değildir. Yeme, içmenin ihtiyari olduğu, bir anda birçok yerde bulunabilmesi, gibi özellikler o hayatı idrak etmek için yeterli değildir. Sadece fikre bir kapı açıyor. Makale içinde geçen ve üzerinde durulup, tefekkür edilmesi gereken, nokta Nuraniyet kelimesidir diye düşünüyorum. İşin özü, mahiyeti buradadır. Sahabe mesleğinin temelini de bu kelime oluşturuyor. Yani Nuraniyet sırrı. Zamanın kaydından kurtulmak ta nuraniyet sırrıyla izah edilir. Kısaca buraya kafa yormak gerekiyor….

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*