“Işıktan bir bedenimiz olsa” ne olurdu?

Cenab-ı Hak biz insanlara maddi bir beden vermiş. Çeşitli aza ve organlarımız var. Bu organlarımız ise atomlardan teşkil edilmiş. Bu nedenle bedenimiz artı bir kütleye sahip. Maddi alemde kütlesi olan bir nesne ise zaman ve mekana bağımlıdır. Bu zaman ve mekan bağımlılığını ise kullandığımız enerjiler nispetinde aşabiliyoruz. Bu da yine sınırlı ölçüde. Mesela bir saat içinde normal yürüme ile ancak beş kilometre yol alabilirsiniz. Yüksek atlama sporcusu olsanız en fazla 2.45 metre yükseğe çıkabilirsiniz. 100 metreyi en hızlı 9,91 saniyede kat edebilirsiniz. Yani kabiliyetlerimiz enerji kullanma düzeyi ile doğrudan alakalı.

Üstelik maddi bedenimiz için bazı tehlikeler de mevcut. Ateş bizi yakar, bıçak bizi keser, su bizi boğar, belli bir yüksekten düşsek hayatımız biter, bir mikrop bizi yere serer. Yani böylesine sınırlı ve aciz bir maddi bedenimiz var.

Peki ışıktan bir bedenimiz olsa ne olurdu?

Nasıl bir hal ile karşılaşırdık?

Zaman ve mekan bağı konusunda neler yaşardık?

Gelin isterseniz bu konuda bir sanal gezintiye çıkalım. Işıktan bir bedene sahip olsak neler ile karşılaşabiliriz onu konuşalım.

Farz-ı muhal kabul ediyoruz ki, ışıktan bir bedenimiz var. Bu akıl, irade, his ve duygularla neler yapabiliriz? En öncelikli olarak çok hızlı hareket edebilirdik elbette ki. Bir buçuk saniyede Aya ulaşabilir, 8 dakika sonra Güneşte bir gezintiye çıkabilir, “Balık suda yaşadığı gibi, güneşin ateşinde dahi o nuranî sekeneler bulunur. Nar, nuru yakmaz. Belki ateş ışığa medet verir” sırrınca oradaki melekler ile sohbet edip, yine 8 dakika sonra dünyaya geri dönebilirdik. Cam gibi şeffaf nesnelerin içinden geçer gider, içinden geçemediğimiz nesnelerin çevresini ise ışık hızı ile dolanabilir, dünya çevresinde saniyede 7 kez tur atabilirdik. Fizikteki çift yarık deneyine göre aynı anda birden fazla mekanda bulunabilir, zaman ve mekan sınırlarını hızla aşabilirdik.

Dalga boyu ve frekans tablosu:

blank

Bir adım daha öteye gidelim.

Peki morötesi ışından bir bedenimiz olsa ne olurdu?

Işıktan bir bedene sahip olduğumuz halleri tam olarak yaşadığımız gibi, ilave olarak gözlerden ırak bir hayat sürebilirdik. Çünkü morötesi ışınlar gözle görülmez. Belki bazı teknik aletler yolu ile görünür olabilirsiniz.

Peki ya elektrikten, X ışınlarından veya gama ışınlarından bir bedene sahip olsanız ne olurdu?

“Taş gibi kesif maddeler elektrik ve röntgen gibi maddelerin seyrine mani olmuyorlar” sırrınca, önünüzde hiçbir maddi engel kalmazdı. Her türlü kesif madde içinden geçer gider, çok yüksek bir enerjiye sahip olurdunuz. Çünkü gama ve X ışınlarının dalga boyları 10-12 düzeyinde küçük bir değere sahip olur iken, frekansı 1020 gibi en yüksek bir değere ulaşır ve bu ışınların radyasyon enerjileri devasa bir şekilde yükselir.

Peki gelelim en can alıcı soruya:

Şayet gama ışınından çok daha küçük dalga boyuna sahip ve frekansı da çok yüksek olan bir ışından bir bedene sahip olsa idik ne olurdu acaba? Yani nur maddesinden bir bedene sahip olmuş olsak nasıl bir hal ile karşılaşırdık? Bu durumda kainata bedel bir enerjiye sahip olur, önümüzde hiçbir engel duramaz ve ışıktan çok daha hızlı hareket ederek bir anda bir çok yerde bulunabilirdik. Mekan ve zaman bağımlılığından tam olarak kurtularak, hatta zamanı ve mekanı kendimize tabi kılabilir, tam bir nuraniyete sahip olurduk.

Böylece şu mühim hakikat tecelli etmiş olur:

“Kezalik, pek geniş gaybî âlemlerin de bu küçük arzda içtimâları mümkündür. Evet, hava, su, insanın yürüyüşüne, cam ziyanın geçmesine, şuâın röntgen vasıtasıyla kesif cisimlere bile nüfuzuna ve akıl nuruna, melek ruhuna, demirin içine hararetin akmasına, elektriğin cereyanına bir mâni yoktur. Kezalik, bu kesif âlemde ruhânîleri deverandan, cinnîleri cevelandan, şeytanları cereyandan, melekleri seyerandan men edecek bir mâni yoktur.(Mesnev-i Nuriye, s. 183)”

Sual: Işıktan, ışınlardan bir beden olabilir mi?

Cevap: “Şu nihayetsiz feza-yı âlem ve şu muhteşem semâvât, burçlarıyla, yıldızlarıyla, zîşuur, zîhayat, zîruhlarla doludur. Nardan, nurdan, ateşten, ışıktan, zulmetten, havadan, savttan, râyihadan, kelimattan, esirden ve hattâ elektrikten ve sair seyyâlât-ı lâtifeden halk olunan o zîhayat ve o zîruhlara ve o zîşuurlara, Şeriat-ı Garrâ-yı Muhammediye (aleyhissalâtü vesselâm), Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, “melâike ve cân ve ruhaniyattır” der, tesmiye eder.(Sözler, s. 685)”

 

 

Benzer konuda makaleler:

1 Geri Dönüşüm

  1. Meleklerin Nuraniyeti | EuroNur | SaidNursi.de

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*